24 Ocak 2018 Çarşamba

İSTİKLÂL SAVAŞINDA REŞİT PAŞA'NIN HATIRALARI

  
İstiklâl Savaşı dönemin de Sivas da valilik yapmış olan Reşit Paşa’nın hatıralarını özetleyeceğim. Özetim biraz fazla olabilir, çünkü valiliğiyle olayların içinde olmuş ve bu olaylar zincirleme geliştiği için hepsine yer vermek istedim. Reşit Paşa sürekli İstanbul Hükümeti ve Mustafa Kemal’in başlattığı milli mücadele arasında kalmıştır. Bu arada kalımı tercih meselesi ile ilgili değil bulunduğu görevden dolayı olmuştur. Reşit Paşa hakkında biraz bilgi vermek gerekirse, 1868 yılında Şam’da doğmuştur. 1906 yılında Serez Sancağı mutasarrıflığına atanmıştır. Bu görevdeyken Paşalık ünvanını kazanır. İttihat ve Terakki Partisi’nin gizli çalışmalarına katılır. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra valiliğe yükselir. Sırasıyla Edirne, Cezair-i Bahri-yi Sefid, Manastır, Ankara, Kastamonu valiliklerinde bulunur. Kitap iki bölümden oluşmaktadır.
Birinci Bölüm: Sivas Kongresi Öncesi Yaşananlar         
Hatırasına başlarken umumi savaşta neler olduğunu anlatmak istememiş, ‘bu kanlı faciada’ Kastamonu valisi imiş. Yaşananlara tanıklığından ve bu tanıklığın vermiş olduğu acıdan bahsetmiştir. Bu süreç içerisinde Babıali’ye sitemlerine de yer vermiştir. İttihat ve Terakki Cemiyetini diğerlerinden ayırarak anlatmış ve ‘kardeşlerinin gönlünü almaktan’ geri kalmadığından bahsetmiştir. Buna örnek olarak, onu azleden Talat Paşa, ‘hatırını okşayarak’ Ergani sancağından mebus çıkartmış ve yeni kurulan bankalardan birisinin idaresine üye seçtirmiş. Mondros mütarekesinin imparatorluğun yıkılış belgesi olduğunu ve gerçeklik ifade etmeyen “Vilayat-ı Şarkiye” klişesinin ağızlarda siyasi bir tat verdiğinden bahsetmiştir. Bu durum karşısında Türklerin iç ve dış düşmanlarına karşı el ele vermeleri gerekirken, siyaseti boyuna bulandırdıkları, Türk olmayanların Türk yurdunu bölüştürmek istediklerini belirtmiştir. Meclis koridorları hırs, kin ve entrikalarla dolup taşmış ve Sadrazam Tevfik Paşa, Mebusan Meclisi’ni dağıtmış. Reşit Paşada siyasetten uzaklaşarak, faciayı geriden izlemiştir. Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyetinden bahsetmiştir. Buna benzer ufak tefek cemiyetlerin olduğu fakat bu oluşumların fikir birliği, program birliği, hareket birliğinin olmadığını, her telden çalan saz ahengine benzetmiştir. O anki durumu Kahire kalesindeki yaşlı aslan hikâyesine benzetmiştir. Babıali, Hürriyet ve İtilaf fırkasının karargâhı haline gelmiş, Damat Ferit, mevki hırsıyla vatanı bir ‘pula’ satmaktan çekinmeyecek kişileri etrafından toplayarak ilk kabinesini kurmuş. İzmir’in işgal edilişi ve bütün gönüllerin korktuğu sırada Mustafa Kemal’in teşkilat yapacağı duyulmuş. Mustafa Kemal hakkında şunları yazmıştır : “ Bu meşhur askeri yakından, fakat vesikası bol ve her satırı aydın bir tarih sayfası gibi tanıyordum. Meşrutiyet inkılabından önce onun birçok methiyelerini dinlemiş, 31 Mart isyanını takip eden Hareket Ordusu hamleleri sırasında aynı methiyelerin yeni baştan ağızlara düştüğünü görmüş, Trablusgarp ve Balkan savaşları cereyan ederken, ondan hayranlıklarla bahsedildiğini işitmiş ve nihayet Anafartalar kahramanı sıfatıyla bütün dünyada ünlendiğini öğrenmiştim. İstanbul, Büyük Harp günlerinde düşman eline düşmemesini Mustafa Kemal Paşaya borçluydu.” Fakat Mutafa Kemal’in nasıl bir teşkilat ve nasıl bir suretle kurtaracağını merak etmiş. Artık İstanbul da durmak istememiş ve Anadolu’ya gitmek istemiştir. Bu konu hakkında İttihat ve Terakki erkânından biri Reşit Paşa’ya kılavuzluk etmiş. Ve onu tecrübeli bir idare adamı olarak fırka liderlerine tanıtmış. Sivas valiliğine bu suretle tayin olmuş (11 Haziran 335). En önemli iş Mondros’a göre asayişi sağlamaktı. Telgraflar çekerek, sancaklarda ki eşkıyalığı öğrendi. Dâhiliye nazırına telgraf çekti fakat cevabını alamadı. Mustafa Kemal meselesinin İstanbul da gürültü çıkarttığı içinde cevap alamadığını öğrendi. Mustafa Kemal Samsuna ayak basmış daha sonrasında Amasya’dan tamim yollamış, dâhiliye nazırlığı da Mustafa Kemal ile temas etmesini yasaklayan bir tamim yollamış. Sivas’ta kongre açılacak olması Reşit Paşa’yı örs ile çekiç arasında bırakmıştır. Çünkü Reşit Paşa, Hürriyet ve İtilafın valisiydi. Nazırın emirlerinden ayrı hareket ederse görevinden alınacaktı ki Reşit Paşanın malı ve mülkü de yoktu. Fakat milletin ihtiyacı olan neydi?
Sivas da vali olmasından sonra ki gözlemlerini anlatmıştır. Vilayetin eski evrak müdürü olan Halil Bey ziyaretine gelmiş ve aralarında İttihat ve Terakki ile ilgili münakaşa olmuş. Halil Bey’in isteği Mustafa Kemal’den telgraf alırsa bildirmesi, Rasim Bey’e yüz vermemesi. Rasim Bey, Reşit Paşa’nın meclisten arkadaşıymış. Rasim Bey, Reşit Paşa’nın ziyaretine geldiğinde Mustafa Kemal’in ne yapmak istediğini ve neye güvendiğini öğreniyor. O dönemin vaziyetini şöyle yazmıştır: “O sırada tahsilat yüzde otuza düşmüştü. Mal sandıkları tamtakırdı, memurlara aylık verilemiyordu. Genel terhis münasebetiyle, kolordu mevcutları yüzde on nispetindeydi. Yeni asker alınmıyor veya alınamıyordu. Alınsa da şu parasızlıkla giydirilmeleri, yedirip içirilmeleri imkânsızdı. Her dağda, her derecede birkaç çete, karargâh kurmuştu, köylüyü ve şehirliyi korku içinde yaşatıyordu. Siyasi vaziyet ise berbattı. Dünyanın en büyük ve en kudretli devletleri aleyhimizdeydi, bunlardan bir kısmı yurdun en mühim noktalarını ellerinde bulunduruyorlardı. Bir yandan da yorulmamış, yıpranmamış bir orduyu vatanın böğrüne sokmuşlardı, o vasıtayla da manevi kuvvetimiz üzerine tazyik yapıyorlardı.” Mustafa Kemal’in dayanağı ile ilgili Rasim Bey şu sözleri söylemiş, “Mustafa Kemal Paşa çok büyük bir şahsiyettir. Onun her güçlüğü yeneceğine inanmak gerektir. Millete gelince, o manasız bir harpten bıkkındır. Fakat boynuna zincir takılmak istendiğini anlarsa, aslan kesilir, ateş kesilir, yıldırım kesilir. İşte Mustafa Kemal Paşa o aslana, o ateşe, o yıldırıma güveniyor.” Demiştir.
Reşit Paşa ılımlı bir idare usulü takip etmeye başlamış. İstanbul’dan gelen emirleri yerine getirmeye çalışmakla beraber, Mustafa Kemal Paşanın istediklerini yapanlara da ilişmekten uzak kalmış. İstanbul’dan gelen Elaziz vilayeti valisi olan Ali Galip’in Reşit Paşayı ziyaretinde sert konuşmalar olmuş. Ali Galip, Mustafa Kemal’in görevden alındığını, ne yapacağını soruyor. Reşit Paşa da bir şey yapmayacağını söylemesiyle, Ali Galip köpürüyor. Devlete karşı ayaklanma çıkaranın yakalanıp, İstanbul’a sevk edilmesini söylüyor. Reşit Paşa, ne hakla diyor. O da latife buyurduğunu siyasi haydutluk yapanların hemen giderilmesi lazım olduğunu bunu çömezlerden duymaya muhtaç olmadığını söylemesi üzerine Reşit Paşa, siz benim yerimde olsanız alıkoymaya teşebbüs eder miydiniz diye sormuş. O da tereddütsüz demiş. Odaya o sırada hürriyet ve itilaf fırkası reisi Halit Beyle, Belediye Reisi Zihni Efendi girmiş. Ali Galip olanı biten anlatmış ve kendilerinin hâkim olmasını istemiş. Ali Galip’e söylediklerini Halit Bey’e de tekrarlamış ve kızıl kıyamet kopmuş. Halit Bey, Reşit Paşa’yı vatana ihanetle itham edileceğini küstah bir lisanla söylemeğe yeltenmiş, Ali Galip’te onu tavırlarıyla destekler nitelikteymiş. Bunun üzerine Reşit Paşa gerekli ihtarları yapmış ve eline kâğıt almış. Reşit Paşa odasında olmalarını istemedikleri kişileri göndermek için hep eline kâğıt alıp okuyor gibi yaparmış. Ali Kemal Beyin, Mustafa Kemal’in azli ile ilgili telgrafı, ilgili yerlere tebliğ etmeye unutmuş. Bu bilerek unutma, yirmi küsur kaymakamın, Reşit Paşadan duymasına mani olmuştur. Hürriyet ve İtilafçıların yaftalarına böyle karşılık vererek, vicdanının rahat olduğunu ifade etmiştir.         
       İkinci Bölüm: Mustafa Kemal Paşa ile Yüzyüze
Miralay İbrahim Tali Bey, Reşit Paşaya şöyle bir mevzu vermiştir. “Ali Kemal Bey bir zamanlar edebiyata yaptığını şimdi siyasette yapmayı emel edinmiş galiba, bana öyle geliyor ki Mustafa Kemal Paşanın azlini de o uyduruyor.” Reşit Paşa böyle bir hareketin imkânsız olduğunu söyleyince, O da kolorduya böyle bir yazılı bilginin olmadığını, hâlbuki olması gerektiğini söylemiş. ‘İkdamın meşhur Paris muhabirinde böyle bir hareketin beklemesinin yanlış olmadığını yazarak, İbrahim Tali Bey’e hak verdiğini belirtmiştir. İbrahim Tali Bey’in ziyaretinin ertesi günü Ali Kemal Bey’in Dâhiliye Nazırlığından çekildiği haberini alıyor. Reşit Paşanın aklında soru oluşuyor; “Mustafa Kemal Paşanın azlini bize yazdıktan sonra acaba bu bilginin sakatlığını anlayarak mı istifa etti, yoksa böyle bir işin vukuunu bilerek yaptığında ağır sonuçlar çıkacağını görerek mi mevkiini bıraktı?  Bu haberi alır almaz, Ali Galip ve Halit Bey, Reşit Paşanın yanına gelmişler. Yüksekten atmışlar ve Mustafa Kemal’in yakalanmasının farz haline geldiğini söylemişler. Reşit Paşa, Ali Galip’e ne hakla ve hangi kuvvetle diye sormuş. Her kafadan bir ses çıkmış, hiddetlenmişler. Bunun üzerine Reşit Paşa tekrar: “ Geçen gün buyurmuştunuz ki, vilayetim hudutları dâhilinde, hoşgörülü olmam, bu işi yaparım. Hastalandığımı ileri sürerek sizi yerime vekil bıraksam o hülyanızı burada da tahakkuk ettirmeye çalışır mısınız? O da dediğimi vallahi yaparım demiş. Halit Bey de, Harput valisi bir yana dursun bu işi ben bile yaparım demiş. Reşit Paşa da şu cevabı vermiş, “ Tarihi karıştırırsak yakın sayılacak mazi içinde halkın muhabbetine ve yardımlarına güvenerek herhangi bir sebeple ileri atılanların kolay kolay mağlup edilmediklerini görürüz. Onun için makul olalım, sükûnetle konuşalım. Bağrı yanık vatana yeni bir yara da biz açmayalım”. Bu sözleri üzerine artık Reşit Paşanın ne İttihatçılığı kalmıştı ne de isyan çıkarmak isteyenlere yardakçılığı. Reşit Paşa güler görünerek onları kızdırıyor ve onları uzaklaştırmanın yollarını ararken odaya Sivas merkez telgraf müdürü girerek, elleri titrer bir vaziyette elindeki telgrafı uzatmış. Mustafa Kemal’in Sivas’a doğru geldiğini yazan telgrafı okuyup, Ali Galip’e uzatmış, düşündüklerinizi yapsanıza demiş. Ali Galip de Paşa geliyor değil, hemen hemen Sivas’a girdiğini, telgrafın üzerinden altı saat geçtiğini söylemiş. Reşit Paşa karşılamaya gideceğini söylemiş, Ali Galip’te Harput’ta vali olsaydım, dediğimi mutlaka yapardım, mesuliyet size aittir, demiş.
Vakti olmadığı için sadece İbrahim Beyi davet ediyor. Münasip zevatı toplayarak, karşılamaya çıkmasını Rasim Bey’e bildiriyor. Bir yandan Tokat mutasarrıfı ve Yenihan kaymakamı ile makine başında konuşarak, paşanın ne vakit ayrıldığını öğrenmek üzere telgraf müdürünü harekete geçirmiş. Aldığı cevaplardan Nümune çiftliğine henüz varmadığını anlıyor. Çiftliğin önüne ulaştığında paşanın yanındakilerle otomobillere binmeğe hazır vaziyette buluyor. Paşayı candan gelen sevgi ve saygı ile selamlıyor, ilk kahvesini burada içmesini istiyor. Mustafa Kemal de biraz sert bir ses tonuyla, kahveye lüzum olmadığını, hemen hareket edeceklerini, kendisinide yanına buyur ediyor. Reşit Paşa, Rauf Beyefendiyi, sizden ayırmak istemem, ben müsaadenizle kendi otomobilime bineyim diyor. Mustafa Kemal, olmaz, yanıma bininiz diyor. Sesinin hâkimliği üzerine Reşit Paşa otomobile biniyor. Otomobilde yolculuğunun nasıl geçtiğini sorması üzerine, Mustafa Kemal; “ Sen, onu bırak da, Sivas’ta yapılan hazırlıkları anlat: beni tevkif etmek için kaç kişi bulabildin ve bunları nerede pusuya yatırdın.” Reşit Paşa bu ağır iftiranın altında ezilmiş, “Aman Paşam bu nasıl söz” demiş. Mustafa Kemal, Reşit Paşanın ıstırabını anlamış ve gözlerinde beliren tebessümle ciddiyetini bozmadan, “ Ali Galip’le yaptığınız münakaşalardan haberim var! Fakat beni Nümune çiftliğinden alıkoymak için İbrahim Tali Beyi memur edişinizden, şahsen de aynı teklifte bulunmanızdan şüphelendim! Ali Galip'in sizi de kendine uydurmuş olmasına ihtimal verdim. Sizi otomobilime alışım da, bu şüphe yüzündendir! Yanımda rehine gibisiniz! Şayet bir pusu varsa sizin, belki de benden önce kurban gitmeniz muhakkaktır!” gülümseyerek devam etmiş, “İhtiyat iyi şeydir! Size de tavsiye ederim ve bu macerayı unutmamanızı isterim!” Üçüncü Kolordu Kumandanlığı dairesi önünde otomobilden inerlerken, Mustafa Kemal bir zata Ali Galip ve onun İstanbul’ da yanında getirdikleri kimseleri bulmalarını söylemiş. Ali Galip’e ağır bir azarlama nutku çekmiş. “Kime ve kimlere hizmet yahut kime ve kimlere ihanet ediyorsunuz? Hiç düşündünüz mü? , derin derin düşünün! Harput’a mı gitmek, geri İstanbul’a mı dönmek lazım olduğunu kararlaştırın” demiş. Reşit Paşa İstanbul’a döneceğini tahmin ederken, Ali Galip, Harput’a gitmiş.
Reşit Paşa, Mustafa Kemal’in Erzurum’da saygıyla kuşatılmış şekilde çalıştığını anlamış ve bu konu hakkında Babıali’nin ne düşündüğünü merak etmiş. Mustafa Kemal Paşa bütün valilere Amasya’dan gönderdiği tamim de Sivas’ta da bir kongre açacağını bildirmiş ve şimdiden üye seçilmesini istemiş. Bu tasavvuru Reşit Paşa İstanbul’a bildirmediği gibi Sivas’ta yapılacak olan hazırlığı İbrahim Tali ve Rasim Beylere de bir şey söylemeksizin bırakmış. Dâhiliye Nezaretine telgraf çekmiş ve çektiği telgrafta Sivas’ta açılması kararlaştırılmış olan kongreden haberi yokmuş gibi davranmış ve Erzurum da açılan kongrenin de kanuni bir teşekkül sayılması lazım geleceğini iddia etmiş. Reşit Paşa, İstanbul’un, yurtsuz kalmamak ve esir olmamak için, bir milletin azmini temsil eden Mustafa Kemal Paşayı sırf vatansever diye cezalandırmaya yeltendiğini kabul etmekten utanmış.
Reşit Paşa aldığı telgraftan sonra endişelenmiş, Mustafa Kemal bu telgrafta sadece ismini kullanmış. Reşit Paşanın endişesi, Mustafa Kemal Paşanın müfettiş, fahri yaver ve kumandan sıfatıyla millet işlerinin başka, ihtilalci olarak ortaya atılması başka tesir yapacağını, birinci vaziyette işler daha kolay yürürken, ikinci vaziyet açıktan açığa Babıali’ye isyan olduğunu hatırasında belirtmiş.
Hürriyet ve İtilafın Sivas mümessili Ellezade Halit Beyin ansızın İstanbul’a gitmesi, Reşit Paşanın avutma siyasetini gütmesini faydasız kılmış. Çoğu şeyleri gören bu zatın anlatmasıyla, Reşit Paşanın söylediği yalanlar ortaya çıkacaktı. Bunun üzerine Dâhiliye Nezaretine telgraf çekerek, Mustafa Kemal’in Sivas’a doğru yola çıktığını yeni öğrendiğini belirtmiş. Telgrafı yolladıktan sonra, kendisini endişe içerisinde bırakan hadise ile karşılaşmış. İstanbul’dan Sivas’a gelen Fransız zabitlerine, Reşit Paşa iade ziyaret yaptığı sırada Mösyö Bruneau, Reşit Paşa ile hususi görüşmek istemiş. Sivas’ta kongre düzenlenirse, işgal edileceğini söylemiş. Bu hadiseyi Rasim Bey’le paylaşıyor. Rasim Bey’de Mustafa Kemal’e anlatmasını, onun iyi düşündüğünü söylemesi üzerine beraber telgrafhane gitmişler ve Reşit Paşa durumu anlatan bir telgraf çekmiş. Kongrenin iptal edilmesini, Sivas’ın dört bir yandan işgali kolay olduğunu, kongrenin başka yerde toplanmasını istemiş. Mustafa Kemal’in kongreyi iptal edeceğini beklerken, aslında Mustafa Kemal, dedikodular yüzünden programını değiştirecek insan değilmiş. Telgrafından korkmaya mahal olmadığını söylüyor. Telgrafı birkaç kere okuduktan sonra, boşuna telaş ettiğini anlıyor. Fakat Reşit Paşa yine de kongrenin Sivas’ta açılmasını istemiyor ve gönlü bir türlü razı olmuyor. Mustafa Kemal’e cevap olarak iyi düşünün demekten kendini alamıyor. Rasim Beye ortada kongrenin yasaklanması, azanın tevkif emri olduğunu ne yapması gerektiğini soruyor. Rasim Bey de, Erzurum valisini örnek almasını söylüyor.
Halk temsilcisi sıfatıyla Emir Paşa yanında 5-6 kişilik heyetle gelmiş. Fransız Mösyö ’nün işgal etmekle ilgili tehdidini duyduklarını ve kendilerinden neden sakladıklarını sormuş. Reşit Paşa da bunun boş bir tehdit olduğunu, vatanını seven her Türk’ün kanıyla, canıyla mücadele ettiğini, Sivas’ında o cümleden olduğunu söylemiş. Emir Paşa, Çerkez olduğu için bu laflara alınmış, kızarıp bozarmış. Fakat yanlarında ki kişiler coşkuya gelmişler. Arkadaşlarını Emir Paşadan ayırınca gayrete gelen, Emir Paşa şu soruyu sormuş; “ Bütün bu rivayetler Sivas’ta açılacak kongre yüzünden çıkıyor! Acaba hükümeti seniyye bu gibi teşebbüslere kayıtsız kalacak mı, müsamaha gösterecek mi?” Reşit Paşanın cevabı sert ve kısa olmuş, orası size gerekmez demiş. Alışkanlık edinmiş olarak Reşit Paşa eline kâğıtlar alarak onları okuyormuş gibi yapar ve onların gitmesini sağlar. Reşit Paşa şunları düşünür, Mösyö ‘nün söylediklerini nasıl diğerlerinin kulağına gittiği gibi İstanbul’un kulağına da gitmesi mümkün, muhtemel tehlikelere karşı tedbir almak icap eder. Bu muhtemel görev de Reşit Paşanın görevden alınmasıdır. Erzurum’la yaptığı muhabereyi Babıali’nin siyasetine hizmet etmiş gibi göstererek telgraf çekmiş. Azlinden korktuğu halde Dâhiliye Nezaretinden azlini istemiş. Çünkü Mustafa Kemal ve arkadaşlarının hapis olunmasını, bir yandan da Sivas kongresinin açılmasına meydan verilmemesini ısrar ile istemiş.  Reşit Paşa bu iki emri de infaz edecek vaziyette değildi. Yapamam, elimden gelmez de diyemezdi, çünkü vicdanı ve resmi görevi arasında kalmıştı. En uygun yolu, vaziyetin hakikatini nezarete anlatmakta bunu yaparken de azilde korkmaz gibi davranmak zaman ve zemin itibarıyla etkili olacağını düşünmüş. Azlolunan valiler Mustafa Kemal’in yanında yer almış, bu yüzden Dâhiliye Nazırınında bunu sezmiş olacağını ve azletmekten çekineceğini düşünmüş. Kazım Karabekir’den telgraf almış ve bu telgrafta kongrenin açılacağının müjdesiymiş.
            Yüzü ekşi bir şekilde Rasim Bey, Reşit Paşayı ziyaret eder. Bu ziyaretinin nedeni, Reşit Paşa’nın Erzurum kongresi beyannamesini ve kararlarını vilayet matbaasında basılmasını menetmesiymiş. Reşit Paşa’nın düşüncesi şu şekildeymiş; bu vaziyette o beyannameleri devletin matbaasında basılması ve telgraf müdürünün de bu konu hakkında resmi bir şekilde izin alması elbette doğru olmazdı. Rasim Bey’e bu durumu tatlı bir dille anlatmış, haber vermeden bastırsalardı bir şey demeyecek olduğunu, nasıl ki liseyi kongre için süslenmelerini şuan görmezden geliyorsa, resmi bir kâğıtla bunu da isteseler de kabul etmeyecek olduğunu söylemiş. Rasim Bey bu mevzu üzerine fazla ısrar etmemiş.
            Reşit Paşa, hatırasında Dâhiliye Nazırlığı ile Mustafa Kemal’in karşılaştırmasını yapıyor. Dâhiliye Nazırının, vatanı işgalden, vatandaşları esaretten kurtarmak gayesini, Mustafa Kemal’e inandığı gibi inanıyormuş. Fakat Mustafa Kemal’in, Sivas’ın Fransızlar tarafından işgal edilme ihtimalinden korkmaması ve böyle bir şeyi yapamazlar demesi, Dâhiliye Nazırlığının ise öyle bir ihtimalin ileri sürülmediği günlerde bile yaygara koparmasını karşılaştırıyor. Ve Mustafa Kemal’in düşüncesini doğru bulmuştur. Ve şu cümleleleri söylemiştir; “Kuvvete dayanmayan halk, kuvvetle müdafaa olunur. Kuvvete dayanmayan halk daima ezilir. Kedi bile lokmasına taarruz olununca pençesini kaldırır. Bunu yapmasa lokmasının başka ağıza geçeceğini bilir.” Demiştir. Kendisi hakkında da şunları belirtmiştir, “İstanbul hükümeti yasal bir teşekkül vaziyetinde idi. Bende o teşekküle bağlı bir idare amiri idim. Ulu orta muhalefette ve hele bir ihtilal hazırlamakta olan kimselere gelişi güzel itaatte bulunamazdım… Anadolu’daki heyecandan henüz habersiz görünen ve milli bir hareketin var olmasını zararlı bulmakta hala ısrar eden Dâhiliye Nazırını aydınlatmakta bence vatanperverlik vecibeleri cümlesindendi.” Ve düşüncelerinden sonra Adil Bey’e telgraf çekiyor. Çektiği telgraftan şunları anlayabiliriz: Erzurum’u ilham alarak, Sivas’ta yapılacak olan kongrenin endişesini küçültmeye çalıştığı, Mustafa Kemal’in açmış olduğu isyan bayrağının altına girdiği. Fakat Reşit Paşa bu iki düşüncenin de yanlış olduğunu söylüyor. Mustafa Kemal’in ihtilaline bizzat iştirak etmeyi vicdanen uygun görmüyor. Telgrafında ki düşüncelerin, Mustafa Kemal’in düşüncesi olarak sayılabilir demiştir. Adil Bey’den aldığı telgrafta, ihtilal teşebbüslerini silahla yatıştırma kararını aldıklarını “mucibi selamet” cümlesinden çıkarıyor. Nazırının hülyalara kapıldığı benzetmesi yaparak, Mustafa Kemal’in arkasında çalışan kolordulardan bahsediyor. Ve Babıali’nin böyle bir şeyi yapabilmesi için yabancı kuvvete dayanabileceği düşüncesine vardığını söylüyor. Adil Bey’in Reşit Paşa’nın hakkında beslediği kanaati açığa vuracak şekilde, Adil Bey’e cevap yazıyor. Bu telgrafın sonucu olarak da ‘kal’ ya da ‘git’ cevabı almayı bekliyor. Fakat Sivas kongresine engel olmak gibi bir görevi kabul etmekten de vicdanen çekiniyormuş. Böyle bir görevi yüklenmektense azledilmeyi tercih ettiğini belirtiyor. Halit Bey den, Sivas halkı ile saltanat arasında yanlış anlama varmış, onu düzeltmeye çalışıyormuş gibi bir telgraf almasını küstahlık olarak bulmuş. Telgrafında verdiği tavsiyeleri kimsenin dinlemeyeceğini belirtmiş. Bu düşüncesini Müftü Abdürrauf Efendi ve Emir Paşa da desteklemiş. Eşrafın, Halit Bey’in telgrafına karşı alakasız kalacaklarını söylemeleri içine rahatlatmış. Çünkü valisi olduğu Sivas’ın asi olarak tanıtılmasını yakışıksız bulmuş.
            Reşit Paşa gazetelerde azli haberini okumuş. Korktuğu şeyin gerçekleşmesi ona elem değil de haz verdiğini belirtmiş. Reşit Paşa’nın anlattığına göre malı, mülkü yok. Emekliliğini doldurup doldurmadığını da bilmiyor. Fakat doldursa da o maaş ölmemesi için yiyecek temin etmesinin bile güç olduğunu söylüyor. Dâhiliye Nazırının bu şekilde azletmesi, Reşit Paşanın ağırına gidiyor. Onu ne gibi bir sebeple azlettiğini merak etmiş ve Dâhiliye Nezaretine telgraf çekmiş. Çektiği telgrafta ayrıca azli doğruysa Sivas’ta bulunmayacağını yazmış. Bu da demek oluyor ki, Reşit Paşa’nın ihtilalcilere katılmayacağı. Böyle bir şeyi söyleme sebebi ise azli doğru değilse, böyle bir kararı kabul etmelerinden uzaklaştırmak istemesi. Adil Beyden azli olunmadığı ile ilgili telgraf cevabını alınca mutlu olmuş. Görevden ayrılmasıyla ihtilalden de uzak kalacağını belirterek, görevde kalarak da vaziyetinin tekrar zihninden çarpışmaya başladığını yazmış.
            Miralay Refet Bey’in aniden Sivas’tan ayrıldığını, fakat gelenlerinde sayılarının bir hayli arttığını söylüyor. Sivas’ta yapılan kongre hazırlıklarına değiniyor. Mustafa Kemal’i karşılamayı nasıl yapacağı hakkında derin düşüncelere dalmış. Hisleri onu karşılamaya iterken, şuuru böyle açık bir karşılama yapmakla hükümete muhalefet olmamaya zorluyordu. Aldığı karar, halka görünmeden karşılamak. 2 Eylül 335 günü penceresinden halkın Mustafa Kemal’i karşılamaya coşkuyla gitmelerini izlemiş. Bu görüntüler Reşit Paşa’nın kalbini heyecanla doldurmuş. Mustafa Kemal’in şehre girdiği haberini alınca adımlarını ayarlamış, Paşanın otomobili lise önünde durduğunda onu selamlama şerefine ulaşmıştı. Reşit Paşanın sürüden ayrılmaması fakat sürüye de ilişmemesi, Mustafa Kemal’in dikkatinden kaçmamış. Bunu Raif Efendi’den öğreniyor. Paşayı selamlamasının ardından eve dönen Reşit Paşanın içi hiç rahat olmamış, sürekli yakalanmaları emredilmiş olan bu zevatın, Sivas’ta büyük bir coşkuyla karşılandıklarını Dâhiliye Nazırlığına bildirmenin lazım geldiğini belirterek telgraf çekmiş. Telgrafta milletin bu kongreyi desteklediğini açık açık belirtmiş. Kongre 4 Eylül Perşembe günü açılmış. Bekir Sami Beyin evinde Rauf, Kara Vasıf, İsmail Hami Beylerle birkaç kişi toplayarak Mustafa Kemal’i reis seçtirmemeğe karar almalarını Emir Paşadan duymuş. Ve “sen ve ben” davasına düşmelerinden dolayı çok üzülmüş. Mustafa Kemal 25 üyeden oluşan kongre heyeti tarafından 3 karşı oya karşı 21 oy ile reis seçilmiş ve böylece nifak tohumlarının ortadan kalktığını yazmış. Kongreye iştirak etmediğini, verilen malumatlara göre en çok münakaşa edilen konunun “ manda meselesi” olduğunu yazmış. Manda; Umumi Harpten sonra siyasi bir maske olarak dillere düşmüş kelimelerdendi diyerek manda hakkında tanımlamalarda bulunmuş. Bu fikri savunanları doğru yoldan sapma olarak görmüş, münakaşaların içinde bulunmadığı içinde kati bir hüküm vermemiş. Manda konusunu mevzu yapanların, İsmail Fazıl Paşa, Bekir Sami Bey, Hami Bey olduğunu yazmış. Rauf Bey ile ansızın Sivas’a gelmiş ve kongre müzakerelerine iştirak etmiş olan Refet ve Kara Vasıf Beyler de mandayı hararetle müdafaa ediyorlarmış. Türk yurdunu manda altına sokmak isteyen zevatlar Sivas’ta mandacı olarak kalmış, şehir içinde dolaşırlarken, mandacı diye birbirlerine gösterip gülüşmüşler.
            Kongrenin dağılması kararlaştırılırken Mustafa Kemal’e suikast olayı ortaya çıktı daha doğrusu bunu Mustafa Kemal ortaya çıkarmış. Bu hadise, İstanbul hükümeti tarafından kongrenin dağılması, kongrecilerin yakalanması için girişilen bir teşebbüsmüş. Mustafa Kemal İstanbul’dan Harput valisi Ali Galip’e yazılan telgrafları elde ediyor. Bu işi gizliden yürütürken, başarısız olduklarında ortaya çıkarıyor. Anladığım kadarıyla dâhiliye Nazırlığı, Ali Galip’i Sivas’ta vali yapmaya çalışıyor ve gizli bir şekilde telgraflaşıyorlar. Ali Galip’in, nazırlıktan istekleri oluyor ve bu istekler kabul ediliyor. Galip’in Sivas valiliği ve kumandanlığı için meclisi vükeladan karar, padişahtan irade isteniyor. Ali Galip’e resmi surette tebligat yapılıyor ve talimat veriliyormuş. Ali Galip, uzun muharebelerden sonra Malatya’ya gelmiş. Sivas’ı basmak için eşkıya toplamaya teşebbüs etmiş. Fakat fazla miktarda para çekmek, hırsını yenemediğinden, Sivas kongresinin açılmış olmasına rağmen harekete geçemiyor ve Nazırla telgraflaşıyor. Telgraf müdürleri milli harekete taraftar olduklarından daha ilk anda Mustafa Kemal’in haberi olmuş. Reşit Paşa Ali Galip’in firari haberini aldığında telgrafhane de yanında Mustafa Kemal’de varmış. ‘Dahi Asker’ Reşit Paşaya, seni azledip yerine Ali Galip’i yollamaya çalışan Nazır Beye telgraf çekmesini yaptığının namussuzluk olduğunun anlatmasını istemiş. Telgrafında şu satırlara yer vermiş, “ Maksadınız Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Beyi tutmak ve kongreyi dağıtmak ise buna imkân olmadığını evvelce arz etmiştim. Şimdi yine bu iş için ahali arasında mukalete açmaya, memleketi ateşe verip büsbütün elden çıkarmaya sebep olmak vatan ve millete karşı ihanet değil midir? Bendeniz öyle anlıyorum ki, zatı aliniz hırsı câh ile hakikati göremiyorsunuz ve hakikati söyleyenleri sevmiyorsunuz. Onları susturmak, ezmek istiyorsunuz ve bilerek bilmeyerek düşmanların ekmeğine yağ sürüyor, memleketi felakete sürüklüyorsunuz. Şu hal ve vaziyette bulunan bir nazıra itimadım kalmadı”.
            Mustafa Kemal Paşa, Reşit Paşa’nın kırılmış gönlünü tamir etmek için onun ağzından Ali Galip’in kaçtığı haberini Dâhiliye Nazırına bildiriyor. Mustafa Kemal, Reşit Paşaya valiliğinin devam ettiğini söylemiştir. İstanbul telgrafhanesi de sadrazamın Anadolu’dan yağan protesto telgraflarına kulak tıkadığını ve o telgrafları padişaha verilmesine engel olacağını hissettiren haber alması üzerine, Mustafa Kemal ağır bir telgraf yazmış. Ali Galip meselesi 12 Eylüle kadar sürmüş ve onun Urfa üzerinden Halep’e savuştuğu, geri dönmeği hayatı boyunca aklına getirmeyecek kadar sersemleştiği anlaşılması üzerine konu kapanmış. Bütün Anadolu geçici olarak da olsa İstanbul ile iletişimini kesmiş, bunun İstiklal Mücadele tarihinin en kuvvetli hamlesi olduğunu yazmış. Sarayın vatan harabesi üzerinde yeni baştan baskıcı yönetimin kurulmasını mümkün olabileceğini yazmış. Hangi parçaların elden çıkacağı, hangi parçaların elde kalacağı belli olmadan yeni bir seçimin yapılması kıymetli olmayacağını sebep göstermiş. Mustafa Kemal ise işgal altına düşmemiş yerlerde seçim yapılmasıyla milli davayı kuvvetlendireceğini düşünüyormuş.
            Meclisi mebusanın toplanabilmesi için her tarafta seçim hazırlıkları başlamış. Önemli konu, Meclisi Millinin mahalli toplantısının nerede toplanacağı idi, İstanbul da mı, Anadolu’da mı? Mustafa Kemal’in düşüncesi Anadolu imiş. Reşit paşa, hatıranın devamında telgraflara yer vermiş bu telgraflar heyeti temsiliye, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi, Reşit Paşa arasında olmuş. Mustafa Kemal, Sivas’tan ayrıldıktan, Heyeti Temsiliye ile Ankara’ya yerleştikten sonra hadisleri ana hatlardan takip edebilmiş… Son olarak hatırasını şu paragraf ile bitirmiş;
            Milli hareketin başlamasından beri vatanın mukadderatına istikamet veren en esaslı ve müsbet adım Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması idi. Artık tarihten bir sayfa çevriliyor, Türk milleti için yeni bir devir açılıyordu.
NOT: Kitap özetidir...