10 Şubat 2018 Cumartesi

Prens Sabahattin ve Teşebbüs-i Şahsi

Prens Sabahattin’in Teşebbüs-i Şahsi Düşüncesi
Prens Sabahattin, Anglosakson toplumların gelişiminin bir ayağı olarak gördüğü ve kamucu anlayıştan ferdi anlayışa geçişin önemli bir safhasını oluşturduğunu düşündüğü Teşebbüs-i Şahsi’yi, Osmanlı’da özellikle  Müslümanlar  arasında geliştirilmesi  ve  memuriyetçilik anlayışının  yerini  almasının  kalkınmanın  bir yolu olarak görmüştür. Osmanlı toplumu ve günümüz Türk toplumunun Asya ve  Doğu  tipi  bir  toplum olduğu meşrudur. Bu toplum tipi de Batı  uygarlığını ve  ekonomik  sistemini yaratan  toplum  tipinin (ekonomisinin  temeli  bireycilik,  liberalizm,  özel teşebbüs, parlâmentarizm ve kapitalizmdir.) karşıtıdır. Bu toplumlarda rejimi ekonomik sınıfların çıkarları belirler, bunlar arasında girişim özelliği ve rekabet hüküm sürer.  Bizde ise Asya  tipi devletlerde  olduğu  gibi  sınıflar yoktur, hükümdar-yönetici,  bürokrasi  ve  militarizm  önemli güçlerdir. Önemli güçler oluşturdukları mekanizmalarla bireyin özgürlük ve girişim ruhunu köreltirler,  özel  mülkiyete  koyulan  sınırlamalarla  ekonomik girişimlerle meydana gelebilecek sermaye birikimini bir nevi imkansızlaştırır. Eğitim sisteminden yönetim sitemine kadar devletin hemen hemen tüm kurulları ona göredir. Bu anlayışın sonucunda ise toplum içinde yükselmenin, konum sahibi olmanın  ya  da  en  basitinden  zengin  olmanın  yegâne  yolu  devlette  bir görev edinmek  anlayışı  olmuş  ve  Osmanlı  bir  kamu devleti  haline  ve devlet de bir  kazanç  kapısı  haline  gelmiştir.  Bu  ise  girişimcilik  ruhunun gelişmesini önlüyor ve insanları hem pasif hem de bir nebze edilgen vatandaşlığa sürüklüyordu. Bu da ferdi toplumun özelliğine zıt düşen bir durumdu. Teşebbüs-ü  şahsinin  ya  da  başka  bir  deyişle  ferdiyetçi  toplumun önündeki  diğer  bir engel  ise  bireyin  toplumda  tek başına görünmez olmasıdır. Bireyin önemli bir rol alması fikrini hiç işlememiştir.
 Servetin büyük çapta memuriyet ile kazanıldığı bir toplumda, bunun yerine özel girişimciliği savunan Prens Sabahattin’in bu tezi böyle bir dönem  için  büyük  bir  radikalliktir diyebiliriz.
Prens Sabahattin’in Eğitim Düşüncesi
“Bugünkü sefaletimiz  -kelimenin bütün kuvvetiyle - bugünkü terbiyemizin çürüklüğünden gelmektedir”. Prens Sabahattin’e göre Osmanlı toplumunu kurtarma çabalarında eğitimin yeri çok büyüktür. Her ülkenin kurtuluşu, millî eğitiminin iyileştirilmesine bağlıdır; toplumumuzda da öyledir. Eğitimin iki esas temeli olan aile ve okul, bizim toplumumuzda kendilerinden beklenen görevleri yapamamaktadırlar. Eğitimin temel amacı, beden, düşünce ve ahlâk yönlerinden kişisel yetenekleri arttırmaktır. Oysa okullarımız bu üçünü de ihmal etmektedir. Prens Sabahattin’e göre ömrümüzün en verimli zamanlarını geçirdiğimiz okullarımızda zamanımız boşa öldürülüyor, kişiliği ezen bir kışla hayatı ve baskısı uygulanıyordu. Bu okullardan da her çirkinliğe göz yumabilecek memurlar çıkıyor, bunlar da halkın üretim kabiliyetini arttıramamasının yanı sıra ülkenin gerilemesine ön ayak oluyorlardı. Prens Sabahattin, bu eğitim sistemiyle -kazanmadığımızı yediğimiz- kanaatindedir; çünkü okuyanların büyük çoğunluğu aldıkları maaşla geçiniyor üretici olmuyorlardı. Avrupa'ya gönderdiğimiz gençler bile tüketici olarak dönüyor, ülkelerinde üretmek yerine kazanmadıklarını yiyorlardı. Prens Sabahattin, kazanmadığını yiyen nesiller ve memur yetiştirmeye odaklanarak açılan liselere; Demolins’in Fransa’da köylerde kurduğu dört beş adet özel okullarını örnek veriyor, sosyal ihtiyaçları böyle okulların da karşılayabileceğini söylüyordu. Gençlerimizin de bu okullara gidip 2-3 yıl eğitim görmelerini, Türkiye’ye döndüklerinde bu ferdiyetçi sistemi uygulamalarını, okullarımızın amaçlarının,  İngiliz ve Amerikalılarınki gibi,  "hayat mücadelesinde başarılı olmak” olması gerektiğini kalem memurları olmamaları gerektiğini savunuyordu. Prens Sabahattin, öğrencilerin Avrupa okullarından çok İngiliz okullarına  gönderilmesini istemiştir. Bu istediğinin nedeni orada öğretimin esasının toprak üzerinde çalışma ve uygulama olmasıdır. Buradan dönen öğrencilere çiftlikler ve krediler verilmelidir. İngiliz ve Amerikan okullarında verilecek eğitim, öğrencilerimizdeki kişisel girişkenliği geliştirecektir. Toplumun kurtuluşu,  özel girişimlerin gelişmesi,  özel hayatın düzenlenmesi ve desteklenmesiyle olur. Bu da ferdiyetçi eğitimin yetiştireceği üretici kişilerle sağlanır. Memur adaylarının çoğalması, Türk toplumunu kurtaramaz. Okullarımız hükümetlerden çok ailelere yakın olmalı; yönetimden ziyade çalışanlara yardım etmelidirler. Okulların kuruluş ve idareleri de mahallî idarelere bırakılmalıdır. Eğitimin temelinde diğer unsur olan aile, eğitim konusunda güçlenmeli ve bilinçlenmelidir. Eğitim kurumlarının istenilen amaca ulaşması, ancak böyle bir değişiklikten sonra mümkün olacaktır. Prens Sabahattin, 20. yüzyıl başlarındaki Türk eğitim sistemi tartışmalarına yeni bir boyut getirdiği; eğitim ihtiyacı, eğitimde ailenin rolü, eğitim amacı olarak tüketici elemanlar yerine üretici zihniyet ve yetenekte insanlar yetiştirilmesi, eğitimde Fransa'nın örnek alınmaktan vazgeçilmesi gibi konulardaki yenilikçi önerileriyle yeni Türk eğitim sisteminin oluşmasında önemli katkılarda bulunmuştur.

Kaynakça :MERKEZİYETÇİ GÖRÜŞE MUHALİF BİR İSİM PRENS MEHMET SABAHATTİN VE DÜŞÜNCELERİ - BÜŞRA DEMİRTÜRK 2017- 6.ULUSLARARASI YEREL YÖNETİMLER SEMPOZYUMU BİLDİRGESİ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder