29 Haziran 2018 Cuma

Amazon Colours Lens Yorumu

Amazon markasına ait çok fazla köşe yazıları bulamadığım için sizlere yararlı olması amacıyla amazon marka numaralı lensimi sizler için tanıtacağım umarım yararı dokunur sizlere :)
Öncelikle sizlere gittiğim optikteki Amazon Colours 3 aylık kullanım ömrü olan lens kataloğunu göstermek isterim.

Benim niyetim aslında GREY rengi almaktı ama malesef stokta yoktu. Bende 60 liraya 3 aylık GREEN renk lens siparişi verdim. Gözlerim 3 numara miyop olduğu için hazırlanıp evime ücretsiz kargoyla gönderildi. Makalenin sonunda aldığım Optiğin adresini de bırakacağım. Dilerseniz Green rengin katalog fotoğrafına yakından bakın, tam altına da benim edindiğim ve koyu kahverengi gözlerimde duran lensin rengine bakarak kıyaslama yapın.







KATALOG







BENİM GÖZÜMDEKİ DURUŞU





Gözlerim koyu kahverengi ve ben bu kadar bariz belli olacağını tahmin etmiyordum. Ten rengimden dolayıda olabilir çünkü esmer birinde bu kadar bariz durmuyor. Lens için çeşitli sitelerde yanma,batma göreme vs sorunlar olduğu ve oksijen geçirgenliğinin düşük olduğundan bahsedilmişti. Ben herhangi bir batma yanma gibi bir durumla karşılaşmadım ben karşılaşmadım ama bu sizinde karşılaşmayacağınız anlamına gelmiyor çünkü göz hassas bir duyu organı bende sorun oluşturmayan sizde oluştura bilir tabi birde aldığınız optikle de alakalı olabilir kimi optik tarihi geçen yada yırtık olan lensi satıyor bu lenslerde kullananları rahatsız ediyor. Yani bu lens işi biraz şans işi arkadaşlar :)

Ben sipariş verdiğimde bir kaç kötü yorum okudum ve alacağım lensin gözümü kötü etkileyeceğini düşündüm ama öyle bir şey olmadı dilerim sizde de olmaz :)



Lensin yapısından bahsedecek olursam, gözbebeği boşluğunu çok keskin bir daire yaptıkları için gözlerimde koyu kahverengi olduğu için bende gerçekten bu lens diye bağırdı gözüm, doğal durmadı ki benimde en büyük isteğim doğal durmasıydı. buğday tenli ve koyu kahverengi arkadaşlarımın kullanmasını önermiyorum. Çok donuk bir duruşu var gerçekten koyun gibi bakıyorum :D Ama fotoğraflarda hoş duruyor bana  göre sizde yukarıda görüyorsunuz. Tam yeşil değil griye çalan bir yeşil rengi var. Katalogda çok doğal duruyordu ama bende malesef olmadı.

Kullanan ve doğal duran arkadaşlar varsa tecrübelerini yoruma bekliyorum :)


İşin özeti lensin kalitesi güzeldi batma yanma vs sorunla karşılaşmadım ve bulanıklaşma diğer lenslere nazaran daha az gibi geldi özellikle sol gözümde bulanıklık hiç yoktu. Renklendirme kısmı bende kötü durdu çünkü orta yuvarlağı eğer rengi mavi alsaydım Komutan Logar olabilirdim :D Miyop olarak çok iyiydi tabi ki hakkını yemeyeyim :)
Bunlar benim tecrübemdi lens çok değişken bir konu arkadaşlar bende böyle olan sizde aşırı doğal durabilir :)
Makalemi okuduğunuz için teşekkürler umarım sizlere faydası dokunur. ^^







-Lensimi aldığım optik
Sultantepe Mahallesi, Selmani Pak Cd No:59, 34674 Üsküdar/İstanbul



25 Nisan 2018 Çarşamba

La Casa De Papel


 Çok yankı uyandıran İspanyol dizisi ile karşınızdayım. Eminim ki bu dizinin adını duymayan çok az kişi kalmıştır. Bu kadar konuşulması ve abartılması izlemeyenler için antipatik gelsede abartıldığı kadar olduğunu düşünüyorum. Dizi 2 sezonda bitirmişti kendini. 1. sezon 9 bölüm. 2. sezon 6 bölüm. Dizinin kendini bitirdiğini finalini izleyince farketmiştim. Ve çok üzülmüştüm. La Casa De Papel oyuncuları müjdeyi verdi. 3 sezon 2019 da yayınlanacak :)

  Sürükleyici bir darphane soygununu anlatan dizi. Bir darphane soygunu nasıl dizi olur derken sürüklenerek izlediğim bir dizi oldu. İspanya Kraliyet Darphanesinin soygunu çok öncelerden planlanmış, alanında usta olan azılı suçlular toplanarak 5 ay boyunca bir evde soyguna hazırlandılar.

       Kimlikleri deşifre olmaması için her biri şehir isimleri seçtiler, soygundada Salvador Dali'nin maskelerini kullandılar. Ekip; Tokyo, Berlin, Rio, Moskova, Denver, Oslo, Helsinki, Nairobi,Profesör. Soygunu yöneten Profesör adlı kişi. Tamamen gizemli bir kişi. Soygunun planı ince elenip sık dokunmuş her ayrıntı düşünülerek oluşturulmuş bir plan. Karşılarına çıkabilecek küçük sürprizler bile unutulmamış. 

Diziyi Tokyo'nun ağzından dinliyoruz. Tokyo ve Berlin dizide saç baş dolduracak duruma getirse de bizi. İkisi de sıkıntılı anların kurtarıcıları oldular. Profesör ve Berlin'in yakınlığı ve aralarında ki gizem bana kardeş oldukları hissiyatını getirdi.



Velhasıl kelam beğendiğim kaliteli bir dizi. İzlemenizi tavsiye ediyorum ;)

19 Nisan 2018 Perşembe

A Korean Odyssey

  Bu yazım fantastik bir kore dizisini anlatıyor. 20 bölümlük bir dizi her bölüm 1 saat.  2017'de başlayıp bu sene mart ayında bitiyor(2018).  Kadro bakımından efsane bir dizi.

  • Lee Seung-gi 
  • Oh Yeon-seo 
  • Lee Hongki
  • Cha Seung-won
  • Kim Sung-oh
  • Lee Se-young
  Dizide ki kadro gerçekten efsane. Oh Yeon Seo sevdiğim bir oyuncuydu onu izlemek ayrı bir keyif verdi :) Kadın rolünün hakkını veriyor. Kadrosu ne kadar güzelse, animasyon yönünden o kadar kötü bir dizi. Yıl olmuş 2018 animasyonlar neden bu kadar kötü. Hele son bölümlere doğru animasyon kötülüğü üst noktaya çıkıyor.

  Dizinin konusu; Dünyanın kötülüğe bürünmeye başlaması, dünyanın kurtarılması için Sam Jang'ın Dünyaya gelmesi. Sam Jang'la birbirlerinin zıttı olan Song Oh Gong'un karşı karşıya kalması. Sam Jang'ı yemeyi olarak düşünen Son Oh Gong onu korumak zorunda kalır ve dizi başlar arkadaşlar. Başlarda diziye bağlanma konusunda zorlanma yaşadım. Fakat ilerledikçe bölümler bağlandım. Daha güzel olabilirmiş. Bu kadroyla neler neler olurmuşda... 

  Fena değil arkadaşlar izleyin bence...Çift olarak çok tatlişler :)
 

17 Nisan 2018 Salı

Filipin Dizisi: On The Wings Of Love

   Asya'da bir ülke olan Filipin'e ait izlediğim ilk dizi. Başrolleri; Nadine Lustre ve James Reid paylaşıyor. Bu ikili gerçek hayatta da sevgililer. Dizi 2015-2016 yılları arasında yayınlanmış. 145 bölüm sayılı bir dizi. Sadece 22 bölümün çevirisi var ve bu oldukça üzücü. Gerçekten beğenerek izlediğim hoş bir diziydi. Umarım çeviri tamamlanır :(
 Filipin'de Leah'ın ailesi ekonomik zorluklar yaşarlar. Leah küçük yaşta iken annesi Amerika'ya gider ve oraya yerleşerek onlarıda yanına almak ister. Annesinin ölüm haberi gelir. Leah genç bir kız olunca Amerika'ya gidip hem annesinin mezarını bulmak, hemde annesinin hayalini gerçekleştirmek ister.
  Clark Amerika'da dır. Babası tarafından kabul edilmeyen bir evlattır. Kardeşleri Filipinde, annesi ise ölmüştür. Clark kardeşlerine ve Filipinde'ki akrabalarına yardım etmek için Amerika'da yoğun tempoda çalışmaktadır. İkilinin hayatları Amerika'da kesişir. Ve dizi böyle başlar :) 
   Samimiyetimle söylüyorum gerçekten hoş bir dizi. Bu diziye ait çok fazla klipte yapılmış. Merak ediyorsanız kliplerini izlemeniz yeterli. O zaman bana hak vereceksiniz :) Umuyorum ki dizinin çevirisi de tamamlanır... 

16 Nisan 2018 Pazartesi

Selçuklu Döneminde Anadolu Halkı

   Selçuklu döneminde Anadolu nüfusunun çoğunluğunu 11. yüzyıldan itibaren sürekli yükseliş gösteren göçler sayesinde Müslüman Türkler teşkil etmiştir. Büyük bir kısmı konar-göçer olan Türkmen grupları, Anadolu'nun Marmara kıyıları hariç hemen her yöresine yoğun biçimde yayılmıştır. Özellikle Danişmendli Beyliği ile Selçukluların yükselme döneminde elde edilen yeni topraklar bu konar-göçer Oğuz boyları ve obalarıyla iskana tabi tutularak şenlendirilmiştir.
   Türkistan havzasından batıya hareket edip İran üzerinden Anadolu'ya dolan Oğuz boyu mensuplarının önemli bir kısmı İslamiyeti henüz tam anlamıyla benimsemiş değildir. Büyük bir bölüm hala "Eski Türk" inanışları ve ritüellerini de yeni vatanları Anadolu'ya getirmiştir. Bu nedenle bu gibi anlayışa mensup Türkmenler, Sünnilerden ayrı biçimde "Heteredoks" Müslüman olarak adlandırılmıştır.
   Anadolu'da Türklerden gayrı büyük bir kısmını Monofizist olarak tasnif edilen "Eski Hristiyanlar" oluşturmaktadır. Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler ve Nasturiler bu gruba dahildi. Bunlar dışında yine büyük ölçüde Ortodoks Hristiyan Rumlar Anadolu'daki nüfusun önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Ayrıca büyük ticaret merkezlerinde genellikle tüccar sınıfı oluşturan Yahudiler de etnik olarak bölgenin sakinleri arasında sayılmaktadır. Selçuklu idaresi boyunca bu gayri müslim gruplardan bir kısmı "ihtida" ederek İslam Dinini benimsemiş ve yoğun Türk nüfusu içerisinde erimiştir. Fakat Müslüman olmayanlar Türk-İslam idari geleneğine bağlı kalınarak "şer'i hukuk" gereği, bütün bu gruplar "ehl-i zimmet" olarak addedilmiş, can ve mal güvenlikleri "Devlet Güvencesi" altına alınmıştır.
   Anadolu'da hakim olan Türkmen kır nüfusunun çoğunluğu, yöredeki yer isimlerinin de değişimine neden olmuştur. Birçok yörenin toponomisi Türkçe isimlerle birlikte anılmaya başlanmış, hatta bit takım boy ve oymakların isimlerini Anadolu'nun doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kadar çoğu yöresinde günümüzde bile rastlamak mümkündür.
  Fetih öncesinde oldukça tenha haldeki Anadolu'da, kısa sürede ezici biçimde nüfus çoğunluğunu oluşturan Türklerin yaklaşık %50'si hayvancılıkla iştigal eden konar-göçer grubu temsil etmekte; %35'i toprağa bağlanıp ziraatle uğraşan köylü grubu; geri kalan %15'lik kesimi ise kentlere yerleşen şehirli gurubu temsil etmektedir. 13. yüzyıl kaynaklarına göre Moğol istilası evresinde Anadolu'ya yönelik Türkmen akınlarının sayesinde, bölge nüfusunun neredeyse %85'ini Müslüman Türklerin oluşturduğunu; geri kalan %15'lik kısmı ise genellikle gayri müslim nüfus teşkil etmekteydi. Hatta bu kaynaklarda Anadolu nüfusunun 3.000.000'a ulaştığından bahsetmektedirler.

11 Nisan 2018 Çarşamba

Ahi Teşkilatı

   13. yüzyılda Orta Doğu'ya yayılan ve kuvvetli bir teşkilat kuran fütüvvetin esnaf ve zanaatkarlı örgütlemede etkin bir rol oynamıştır. Fütüvvet şeyhlerine "AHİ" denilmesinden dolayı özellikle Anadolu'da "Ahi Teşkilatı" adıyla anılan bu teşkilat köylerde bile bulunuyordu. Çeşitli sosyal tabakaları, hükümdarlar dahil devlet büyüklüklerini, zengin tüccarları, şeyhleri, alimleri, esnaf ve zanaatkarları, askerleri ve hatta işsiz güçsüz serserileri de kendi bünyesine almıştır.
   Bir süre sonra tasavvuf esaslarını benimseyen Ahilik Teşkilatı, bu esaslara uygun düşen zümre olan "Esnaf ve Zanatkarlar Tarikatı" durumuna yükselmiştir. Bunlar Anadolu'da Sünni karaktere dönüşmüştür. Ahilerin temsil ettiği mesleki birliklerin kendilerine has "PİR" yani liderleri vardı. Genellikle bu Piri Peygamberlere, İslam Büyüklerine ve Yakınlarına bağlamaktaydılar. Her meslek sahibi mutlaka o mesleği ortaya çıkarmış olan Piri tanımak zorundaydı. Örneğin Hz. Ali, çoğu esnafın Piri konumundaydı. Zanaat pirlerine ilk şeddi(kuşağı) onun bağladığına inanılırdı.
   Ahi olan kişi bir tekke yaptırarak burasını halı, kilim gibi ev eşyaları ile donatır, akşamları ise burada toplanılarak sohbetler edillirdi. Birer kültür yuvası olan tekkelerde ustalar, çırak ve kalfalara öğütler verir; kadılar, hatipler, hattatlar ve silahdarlar burada dersler verir, oku yazma yapılırdı.
   Kısaca Ahi Tekkeleri, üyelerinin toplantı, eğitim, misafir ağırlama yerleri olduğu gibi, aynı zamanda Lonca merkezi konumundaydı. Moğolların Anadolu'yu işgali esnasında büyük şehirler, kasabalar ve köylerde asayişi ve düzeni kendi örgütleri ile ahi birlikleri korumuştur. Ahi gençlerini hem şehirlerde ve hem de köylerde Yiğitbaşılar komutasında örgütleyip silahlandıran bu kurumlar bölge güvenliğinde oldukça etkindi. Ahiler Konya, Kayseri, Sivas, Aksaray gibi büyük Selçuklu şehirlerinde önemli ölçüde kök salmış, hatta Moğol işgali döneminde Ankara'da kendi idarelerini kurmuşlardır.
   Özellikle Beylikler Anadolu'sunda Ahilik Örgütlenmesi oldukça başarılı olmuş, Moğol İstilasına karşı ayakta kalınabilmiştir. 14. yüzyıl başlarında Anadolu'ya ziyaret eden ünlü Mağribli seyyah İbni Batuta, Ahilik kültürünün İslam Dünyasının diğer bölgelerine oranla burada daha yüksek düzeye ulaşmasından övgüyle söz etmektedir.  

9 Nisan 2018 Pazartesi

Garnier Nem Bombası Ferahlatıcı Kağıt Yüz Maskesi


   Yeni ve hızlı yayılan kağıt maske serilerine garnier dahil olmuş. Garnier markasının maskelerinden genel itibariyle memnunum. Bu maskenin ana vaadleri; Yoğun şekilde nemlendirmesi, ferahlatması, gözeneklerin görünümü azaltmasıdır. Ana maddesi ise; Yeşil çay özü, Hyaluronik asit, Nemlendirici serumdur. Yeşil ambalajlı olan bu maske karma ve yağlı ciltler içindir. 

  15 dakika yüzünüzde tutmanız gerek maskede, 15 dakika sonrasında;

  • Cilt yoğun bir şekilde nem kazanır.
  • Cildiniz ferahlar.
  • Cildiniz arınır.
Bu etkilerin kanıtlanarak yaşandığı belirtilmiş. Ve 1 haftada 3 kez kullanıldığında ise;


  • Cilt kalitesi iyileşir.
  • Gözeneklerin görünümü azalır.
  • Cilt dengelenir. 
Gibi etkilerin kanıtlandığı belirtilmiş. Maskeyi aldığınızda ambalajın arka kısmında zaten nasıl kullanılacağı anlatılmış. Unutulmaması gereken Mavi kısmının dış tarafta kalması ve cildinize yerleştirdikten sonra mavi kısmını çıkartmanız.


Benim deneyimlerim...
   Maske çok yoğun bir sıvı içeriyor. Elinize aldığınızda yoğun ıslaklığı hissediyorsunuz. Yüzünüze uyguladığınızda ise ambalajın ön yüzeyinde belirtildiği gibi ferahlama hissini yaşıyorsunuz. Ben yüzümde olduğu sürece yüzüme arada hafif parmaklarımla dokunarak masaj yaptım. Elimde kalan fazlalığı ise boynuma masaj yaparak kullandım. 15 dakika bitince maskeyi yüzümden çıkardım ve maskede kalan sıvıyı boynuma sürdüm.  
  Ambalajda maskeyi çıkarttıktan sonra masaj yapmamızı yada pamuk yardımıyla yüzde kalan miktarı temizlememiz yazılmış. Ben yüzümde kalanları masaj yaparak cildime yedirdim. Ve yüzünüzde kalanları cilt kendi emiyor, pamuk ile temizlemenize gerek yok.
  Maskeden sonra cildim vaad ettiği şekliyle nemlendi. Ve bu nem sivilce yapan türde bir nemlenme değil. Cildiniz arınır kısmında ise arınma değilde sanki cildimin biraz canlandığını hissettim.
   Maske tek kullanımlık olması ve 8 lira olması sebebiyle bu maskeyi sadece indirime geçtiği zamanlar alabilirim.

30 Mart 2018 Cuma

Çikolatalı Kurabiye Tarifi

Tam 5 malzeme ile lezzetli çikolatalı kurabiyeler yapıcaksınız.
Malzemeler:

  • 1 paket 9 kareli çikolata
  • 1 su bardağı sıvı yağ
  • 2.5 su bardağı un
  • 1 paket kakaolu puding.
  • Yarım su bardağı süt
   Karıştırma kabımızın içerisine puding ile sütümüzü koyup biraz karıştırıyoruz. Ardından sıvı yağımızı da katıp pudingin içinde olan şeker eriyinceye kadar karıştırıyoruz. En son unumuzu azar azar döküp yoğurma işlemini uyguluyoruz. 

  Kurabiyelerimizi yuvarlak yapıyoruz ve ortalarına baş parmağımız ile bastırarak çukurluklar elde ederek tepsilerimize diziyoruz. Önceden 175 derecede ısıtılmış olan fırında 15 dk pişiriyoruz. 
  Benmari usulünde erittiğimiz çikolataları çay kaşığı yardımıyla kurabiyelerimizin orta kısımlarına döküyoruz. Ve kurabiyelerimiz hazır. :) Gayet hızlı ve pratik bir tarif...
Afiyet olsun... 

20 Mart 2018 Salı

VEBA

   Ortadoğu felaketlerinden biri olan veba yersinia pestis adlı virüsten kaynaklanır, kara ölüm olarak adlandırılır. Feodalizmin yıkılmasına zemin hazırlaması olumlu etkilerinden olsada Avrupa nüfusunun %31'inin vebaadan öldüğü bir gerçektir. 1348-1351 yılları arasında papa IV. Clementin ölü sayıcılarının tuttuğu kayıtlara göre bu rakam 23.840.000'dir.
   Ortaya çıkışı Ortaçağ Avrupasındaki aç gözlü elit ve senyörlerin toprağa düşünmeden yönelmesinden olmuştur. Bataklıklar kurutuldu, ormanlar tahrip edilip tarım arazilerine dönüştürüldü. Buda burada yaşayan canlı ve parazitlerin insanlarla beraber yaşamasına, buda insanların hastalanmalarına neden oldu. Tarımla, ticaretle, hayvanlarla şehirden şehire, ülkeden ülkeye taşınan bu salgın en başta Almanya'nın tahrip edilmiş, ekim için artık verimsiz hale gelen topraklarında çıktı. Ortaçağ evlerinin yapılarıda bu canlılar için elverişli bir yaşam alanıydı. Ahşap ve toprak zeminli, saman dolgulu kulübeleri kemirgenlerin adeta kulübeleriydi. Ancak 1666 yılında Fransa da çıkan yangın ev yapılarının değişmesi gerektiği fikrini ortaya çıkardı. O dönem için yangından dolayı yapılsada vebanın ülkenden uzaklaştırılmasına katkı sağladı. İnsanlar ölümle vebayı ayırt edemez hale gelmişti. Nüfusun azlığı dolayısıyla çalışacak insanda azaltmıştı, bu da maaşları yükseltti. Tüccarları başka, daha nüfuslu ülkelere yönlendirdi. Bu da emperyalizmin temellerini oluşturdu. İnsanlar vebanın Tanrıdan geldiğine inanıyorlardı. Rahiplere bundan kurtulabilmenin yolunu araması için yalvarıyolar ve durum aynı şekilde seyredince buda doğal olarak insanların kilise ve papaya karşı güvenlerinde soru işaretleri oluşturdu. İnsanlar aracı olmadan Tanrıya tek başına yönelmeyi de öğrendi. Buda reformun zemininin atılmasını sağladı. Dönemin savaşları güçlüyle güçsüzün değil, bağışıklık sistemi iyi olan toplum ile bağışıklık sistemi kötü olan toplumun çatışmasına dönüşdü. Tatarların Kırımı kuşattığında mancıklarla surlardan içeriye attıkları vebalı ölüler şehre yayılmış, şehirde insanlar birer birer azalmaya başlamıştı. Günümüz biyolojik silahıyla o dönem için aynı görülen veba büyük sonuçlarada neden olmuştur.
   Nufüsun azalması ücretleri arttırdı, feodalizmi yıktı, insanlar toprağı bırakıp ölümle yüzleşti. Buda ormanları korudu. Mezarlıklar genişletildi. Neden olduğu sanılan Yahudi katliamları ateşlendi. Başıboş kalan koyun, sığır gibi hayvanların artmasını sağladı. Otoritesiyle beraber din adamlarını da kaybeden kilisenin, Latince dili de kaybolmaya yüz tuttu. Bu durum İngilizceyi zamanla ortak dil haline getirdi.

5 Mart 2018 Pazartesi

İngiliz Sömürgeciliğin Doğuşu ve Aşamaları

  "Başkasına ait kaynakları haksız yere kullanmak" manasında insanlık tarihiyle başlatılan sömürgecilik, modern anlamda 15. yüzyıl sonlarından itibaren ortaya çıkan ve günümüze kadar gelen süreçtir. Avrupa'nın güçlü devletlerinin dünyanın diğer ülkelerinin topraklarını ve kaynaklarını keşif, ilhak, işgal ve istimlak ederek kendi ülkeleri için kullanma olgusudur. Bu olguda İngiltere dünyanın en büyük sömürge İmparatorluğuna sahip olmuştur. İngiliz sömürgeciliğini 5 aşamaya ayırmak mümkündür.

  1. 1763 Paris Antlaşmasına kadar olan genişleme dönemi
  2. 19. yüzyıl ortalarına kadar gelen ilhak ve yerleşme süreci
  3. 1. Dünya Savaşı'na kadar olan modern emperyalizm
  4. 1945'e kadar gelen tutunma dönemi
  5. 1945'ten sonra Sömürge İmparatorluğunda dağılma süreci
  Haçlı Seferlerine kadar büyük ölçüde içine kapalı bir şekilde yaşayan Avrupa, artan nüfus yoğunluğuna rağmen sınırlı toprağa sahip olmanın baskısı ve sıkışıp kalmışlığın sonucu olarak açık denizlere yönelmişti. Portekizliler ve İspanyollarında öncülüğündeki bu girişim sonucu keşfedilen yeni topraklar 1494'de İspanya ile Portekiz arasında varılan Tordesillas Antlaşması ile paylaşıldı. Yaklaşık 1 asır süren rakipsiz dönem sonrası 17 yüzyıldan itibaren Hollonda, Fransa ve İngiltere de sömürge arayışına çıktı. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, İngiliz sömürgeciliğinin ciddi anlamda ilk adımıdır.

  18. yüzyıl boyunca Amerika ve Asya'da yoğunlaşan İngiliz yayılmacılığı, öncelikle sömürgelerde ki çalışan ihtiyacını karşılamak için, Afrikalı köle ticaretine başladı. Sömürge faaliyetleri öncelikle ticari ve ekonomik ağırlıklı idi. Zaman için de siyasi, stratejik, ideolojik ve dini faktörler de etkili oldu. Amaç İngiltere'ye fazla para ve kaynağın girmesi ve mümkün olduğunca da az çıkmasıydı. Karlı olan bu ticarette Fransa ile gerginliklerde yaşanmıştı. 7 Yıl Savaşlarında İngiltere Fransa'ya kesin üstünlük sağlamış  ve Doğu da, Batı da önü tamamen açılmış oldu. 
  Avrupa da sanayi devriminin başlamasıyla, serbest ticaret emperyalizmi denilen 2. döneme başlayan İngiliz sömürgeciliği hakim olduğu toprakları hammadde olmalarının yanında bir pazar oluşturmak üzere de teşkilatlanmaya başladı. Toprak düzeni İngiliz ihtiyacına göre şekilleniyor, sanayinin gelişmesi önlenerek İngiliz mamullerinin tüketilmesi teşvik ediliyordu. 
  1838'de Osmanlılarla ticaret anlaşması, Çin ile 1840-1842'de limanlarının dış ticarete açılmaları gibi anlaşmalar yaptı.  Hindistan yolunun güvenliği İngiliz Sömürge siyaseti için öncelikli konuma yükselmişti. 1869'da Süveyş Kanalı'nın tamamlanması, Hindistan yolunu kısaltırken güvenliğini daha hassas duruma getirdi. Stratejik öneme sahip Kıbrıs Adası, 1878'de "kira" adı altında ele geçirildi.
  19.yüzyılın ikinci yarısında dünya "modern emperyalizm" denilen süreci yaşadı. Daha önce şirketlerle yürütülen sömürgecilik, rekabet ve güvenlik telakkileriyle devlet eliyle yürütülmesi şeklinde olan süreçtir. Dünya topraklarının neredeyse %80'inin bir kaç Avrupa Devleti arasında paylaşıldığı dönemdir.
  İngiltere 1882'de Mısır'ı, 1899'da Sudan'ı işgal etti. Yüzyıl sonuna gelindiğinde Ümit Burnu'na kadar Afrika'nın büyük kısmı İngiliz hakimiyetine girmişti. Kızışan paylaşım yarışlarıyla 1. Dünya Savaşı yaşandı. Sonrasında ortaya çıkan milliyetçilik ve anti-emperyalist siyasal düşüncelerin gelişmesiyle sömürgelerden bağımsız talepleri gecikmedi.
  İngiltere, sömürge yönetimi tarzında değişiklik yaparak sınırlı özerk yönetim uygulamasına geçti. İç işlerini kendi seçtiği bir idare ile yönetirken güvenlik ve dış ilişkileri tamamen Londra'dan tayin edilen bir genel vali marifetiyle İngiliz Hükümeti tarafından  yürütülüyordu. İngiltere bunların bağımsızlığını 1931'de kabul etti.

Wet n Wild Dudak Kalemi


        Wet n Wild indirimden 4-5 lira civarı aldığım fuşya renkli dudak kalemi. Normalde fuşya tonlarını kullanmam ve yakıştırmam. Bu dudak kalemini alırkende fuşya olduğunu bilmeden aldım. Aldığıma da hiç pişman olmadım. Diğer markaların dudak kalemlerine oranla boyut olarak daha uzun. Fiyat olarak da ekonomik. Yumuşak bir yapısı var. Kolay uyguluyorsunuz. Dudaklarınızda tam bir fuşya gibi durmuyor. Fuşyanın biraz daha koyu gibi hali duruyor. Mat bir dudak kalemi.



    Dudak kalemini hem ruj olarak kullanıyorum, hemde dudak kalemi olarak. Kalıcılığı gayet yerinde bir dudak kalemi. Her ten rengine uyum sağlayabileceğini düşünüyorum. Severek kullandığım güzel ve kaliteli bir ürün. İndirimde farklı renklerini görürsem kaçırmadan alacağım :) 

2 Mart 2018 Cuma

Şark Meselesi

  "Şark Meselesi" tabiri siyaset adamları ve tarihçiler tarafından bugüne kadar çeşitli şekillerde kullanılmıştır. Terimin ilk defa 1815 Viyana Kongresi'nde Rus delegasyonu  tarafından kullanıldığını biliyoruz. Fransız tarihçi E. Driault, Şark Meselesi'ni İslam-Hristiyanlık mücadelesi olarak yorumlarken bir başka Fransız tarihçisi Albert Sarel, Türkler, Avrupa'ya ayak bastığı günden beri Şark Meselisi zuhur etti, diyerek meselenin bir Türk meselesi olduğunu vurgulamaktadır. Şark Meselesini kısaca Doğu Sorunu,Osmanlı'yı paylaşma sorunuda diyebiliriz. 
  Türkler İslamiyetin hamisi ve İslam aleminin önderi durumuna geçmekle, Avrupa için Şark Meselesi, Türk veya Osmanlı meselesi halini almıştır. Durum bu olunca, artık İslamiyetle Türklük aynı anlamı ifade eder olmuştur. Böylece Türk-İslam ve Avrupa-Hristiyan mücadeleleri Şark Meselesi'nin temelini teşkil etmiştir. Her batılı devlet, güç dengesi politikasına riayet ettiği gibi Şark Meselesi'ni kendi menfaatine en uygun şekilde halletme yollarını aradı. Bütün Avrupa devletleri, özellikle Çarlık Rusya'sı, Şark Meselesiyle uğraşmayı dış politikasının esas unsuru haline getirmiştir.
   1354'ten 1683'e yani Rumeli'ye ayak basıştan II. Viyana hezimetine kadar ki dönem şark meselesinin 1. aşamasıdır. Bu dönemi Türkler için kızıl elma, darül harbi, İslam bayrağı altına alma anlamında bir şark meselesi olarak algılamışlardır. Böylece Türk meselesi 15.yy başından itibaren Hristiyanlığa ve bunun oluşturduğu uygarlığa karşı hayati bir tehdit olan Anti Türk imaj ve izlenimin doğması ve yerleşmesi bu dönem içinde gerçekleşir. Anadolu'dan atmak, Rumeli'ye geçişi önlemek, Avrupa içlerine doğru ilerleyişine mani olmak gibi politikalar uygulamışlardır. 1683 tarihinde Türklerin Viyana önlerindeki yenilgisi birinci safhasını sona erdirmişti. İkinci safha başlamıştı, bu safhada Türkler savunmada Avrupa ise taaruz halindeydi.
   1920'ye kadar devam eden bu safhada Şark Meselesi şu şekilde gelişmiştir: Balkanlar'daki Hristiyan milletlerin Osmanlı hakimiyetinden kurtarılmaları, Türkleri Balkanlardan atmak. İstanbul'u Türklerin elinden almak. Osmanlı hakimiyetinde bulunan Kuzey Afrika'yı koloniyalist maksatlarla işgal ve ilhak etmek.Türk olmayan Müslüman toplumları Osmanlı aleyhinde kışkırtmak ve onları devletten kopartmak. Şark Meselesine 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren emperyalist zihniyet ilave edilmiştir.
   Avrupalı emperyalist devletler, İstiklal Savaşı'nı beraber kazanan evladlarını birbirinden koparmak için bölgede suni olarak bir "Kürt" milleti yaratılmak istenmektedir. Bu günümüzün Şark Meselesinin uygulanmasından başka bir şey değildir. Özellikle Türkiye için Şark Meselesi halen fiili olarak mevcut olup stratejik ve ideolojik görünümüyle varlığını sürdürmektedir. 

27 Şubat 2018 Salı

Maybellıne Super Stay 24h

24 Fresh Look Longwear Foundatıon:

  • Mıcro-flex teknoloji
  • Taze görünüm
  • 30 ml cam şişede, pompalı
  • 12 ay ömrü
  • 24 saat kalıcılık
 

 Cildim yağlı olduğu için mat yapıda bir fondöten olmasından ve 24 saat kalıcılık vaad etmesinden dolayı aldım. Yapısı yağlı değil, cıvık cıvık bir akışkanlığı yok. Akışkan olmadığı gibi yoğun bir kıvamda yapısıda yok. 24 saat kalıcık sağladığını söyleyemicem. Evet belli bir süre kalıcılığı oluyor fakat o süre 24 saat değil.

  İçerisinde ışıltı yok tamamen mat. Nemli bir sünger ile uygularsanız vaad ettiği taze görünümü yakalarsınız. Sivilceye meyilli bir cildim var. Bu fondöteni kullandığım süreçte de aktif sivilcelerim vardı. O yüzden sivilce yapar mı? sorusuna net bir cevap veremem.
  Her cilt tipine uygun bir fondöten. Uyguladığınızda cilt ile bütünleşiyor. Esmer tenli olduğum için 21 Nude Beıge rengini kullandım ve sorun yaşamadım. Kapatıcılığı orta kararda. Fiyatını indirimli olarak 20 küsürlerde aldım.

26 Şubat 2018 Pazartesi

Evde sivilce maskesi : Tarçın maskesi

Malzemeler:

  • 3 çay kaşığı tarçın
  • 3 çay kaşığı kuru kahve
  • 1 tane yumurta
  Küçük bir kasenin içine yumurtamızı kırıyoruz. İçine tarçın ve kuru kahveyi katıp iyice  karıştırıp homojen hale getiriyoruz. Elinizle yada bir fırça yardımıyla göz çevrenize çok yaklaştırmadan tüm yüz bölgenize uygulayın. Maske cildinizde kuruyana kadar yüzünüzde kalsın. 

  Bu süreçte yüzünüze uygular uygulamaz çok dehşet bir yanma, acıma hissediceksiniz fakat sabredin kuruyana kadar yüzünüzde maske betona dönüşecek :) yüzünüzü ılık suyla yavaş bir şekilde hafif ovalayarak yıkayın. Böylece cildinizi güzel bir şekilde peelinglemiş olucaksınız. Yüzünüzden çıkarınca soğuk su ile son kez durulayın ılık su ile açılan gözenekleriniz soğuk su ile kapansın. Yıkadığınızda kızarmış bir ciltte karşılaşıcaksınız bu durum sizi kesinlikle korkutmasın cildiniz en fazla 1 saat içinde eski haline dönecektir. Maskenin cildinizi yakması da korkutmasın sizi sabredebildiniz kadar sabredin.
   Etkileri: Bu maske tam bir cilt problemleri karşıtı bir maske. Cildinizde ki sivilcelere, sivilce lekelerine, cilt lekelerinize birebir olan bir maske. Etkisini maskeyi ilk yapışınızda görüceksiniz. Ben ev maskelerini rütinleyemezdim, etkisini görmezdim. Tek sefer yapardım kalırdı. Fakat bu maskeyi 2 aydır kullanıyorum. İlk başlarda cildimde bekletmeye dayanamazken artık cildimde kuruyana kadar bekletebiliyorum. Tarçın ciltte antibiyotik görevi görür. Kahve ile birlikte cildinizdeki ölü hücreleri temizler. Tarçının cilt çizgilerini dolgunlaştırıcı bir etkiside var fakat siz göz çevrenize fazla yakınlaştırmayın. Kahvede cildinizi sıkılaştırıcaktır.
  Maskeye 1 yumurta kırılmasından dolayı fazla gelicektir. Bu maskeyi iki gün kullanabilirsiniz. Banyo yapmadan önce sırtınıza, gerdan bölgenize, boynunuza ve yüzünüze uygulayıp biraz bekleyip duşa girerseniz hem maske ziyan olmamış olur evde duşta vücudunuza doğal peeling yapmış olursunuz.

23 Şubat 2018 Cuma

Liberal Uygulamaların Osmanlı'da Doğurduğu Bir Başka Sonuç: Milli İktisat

   Liberal iktisadın sonucu olarak üretim ve ticaretten gelen kazancın büyük bölümü yabancı ve gayrimüslim kesimin eline geçmişti. Sonucunda da ülke bir açık pazar haline gelmişti. Savaşların doğurduğu sosyal sarsıntılar ve ekonomik bunalımların da etkisiyle iktisadi hayatta devlet müdahalesine ve milli ekonomilerin güçlendirilmesine imkan verecek yeni alternatiflerin ortaya çıkmasına neden oldu. II. Meşrutiyetten sonra Jön Türk hareketiyle ortaya çıkan hürriyetçiliğin de Türk unsurunu ön plana çıkardığını kesindir ki, bu da milli iktisat anlayışına zemin hazırlamıştır. Loncaların kaldırılışı(1913) serbest ticaret ve girişim özgürlüğüne ortam hazırlarken, küçük yerli esnafa büyük darbe indirmişti. 
   İttihat ve Terakki; sosyal ve siyasal alanda Türkçülüğü, ekonomik alanda da milli iktisat politikasını benimsemiştir. Bunu yaparkende, Alman iktisat geleneğinden esinlenmişti. Ziya Gökalp, uygulanan liberal politikaların, İngiltere'nin milli iktisadi olduğu ve ülkeye yararının olmayacağını söylemiş, Tekin Alp'de önemli bir iktisatçının yetiştirilememesinden yakınmaktaydı.
   Milli İktisat düşüncesi 1914-1918 yıllarına damgasını vurmuştu. Türk yurdu dergisi ise, 1915 yılını Milli İktisat açısından bir başlangıç saymaktadır. Milli ekonomi kurmak için, milli sermayenin olması gerekiyordu. Kapitülasyonlar yürürlükte kaldığı sürece, milli sermayenin olması mümkün gözükmüyordu. Babıali Baskını ile iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki, 1 Ekim 1914'te geçici kaydıyla kapitülasyonları kaldırdı. II. Meşrutiyet Dönemi Milli İktisat politikalarına yönelindiği ve yerli bir burjuvazinin yaratılmaya çalışıldığı yıllar olmuştur. Mart 1916'da yabancı şirketlerin statülerini değiştiren ve denetim altına alan kanun yayınlandı. 1916'da yeni gümrük taifeleri yürürlüğe girdi, bağımsızlık yolunda atılmış önemli bir adımdı. Yabancı bankaların ülke içinde oynadıkları rol İttihat ve Terakki'nin milli bankacılık politikasını gütmesine yol açtı. Bu amaçla kurulan bankaların en önemlisi, 1917'de ortaya çıkan Osmanlı İtibarı Milli Bankasıdır. 
  Liberal ekonominin sonucu olarak Amerika Dolarının 167 kuruş olduğu yıllarda 32 milyon TL dış borcu yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne miras kalmıştır.

Osmanlı Devleti'nde Liberal Düşünce, Etkileri ve Sonuçları

  3 Ekim 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı, fikir akımlarının başlangıç noktasını oluşturur. Anayasal yönetime doğru atılmış bir adım olması ile birlikte liberal bir nitelik taşımaktadır. Müsadere sistemi kaldırıldı. 1858'de çıkarılan arazi kanunnamesi ile özel mülkiyete geçiş başladı.
  1856 tarihli Islahat Fermanı, ecnebi ve yerli tebaa arasında karma mahkeme kurmasını öngörmüştür. Osmanlı aydını da liberal düşünceleri yakından tanımaya başlamıştı. Tanzimatla kurulan Meclis-i Valayı Ahkam-ı Adliye olmak üzere danışma meclisleri devlet yönetiminde ki liberalleşmeyi belirginleştirmiştir. 
  Osmanlı aydınları  1860'lı yıllarda sonradan "Yeni Osmanlılar Hareketi" akımı başlattılar. Tercüman-ı Ahval, Tasvir-i Efkar, Muhbir gibi yayım organları vardı. Şinasi, Tasvir-i Efkar gazetesi ile liberal fikirleri ileri sürer. 1865'ten sonra Namık Kemal ve Ziya Paşa'nın öncülüğünde Yeni Osmanlılar Cemiyeti bir muhalefet hareketi olarak doğar. Yönetim de meşruti monarşiyi savunurlarken, ekonomi de de liberal fikirleri ileri sürerler. Sakızlı Ohannes Paşa, Adam Smith'in "Ulusların Zenginliği" adlı eserlerinin Türkiye'de ki temsilcisidir. Osmanlı Devleti kalkınması için serbest rekabeti gerekli görür, himayecilik, devletçilik ve tekel usulüne, narha karşıdır. Özel mülkiyeti savunur.
Liberal Uygulamaların Sonuçları
  Liberal Düşünce ile gelen hürriyet ve eşitlik, zengin ve Avrupa desteğine sahip gayrimüslimler lehine düşünülmüş ve kendilerini Osmanlı dan ayırmalarına zemin teşkil etmiştir. İç ve dış ticaret, gayrimüslimlerin aracılığıyla, Avrupa'nın eline geçti. Osmanlı ıslahatları Avrupa'nın malının, parasının, kültürünün, tüccarının, okullarının ülkeye girişini meşrulaştırmış, gayrimüslimler de kullanılarak, Osmanlı'nın yıkılışına yardımcı olmaları sağlanmıştır.
  Osmanlı ekonomisine damgasını vuran, 1858'de İngilizlerle sonrasında da diğer Avrupa ülkeleri ile yapılan serbest ticaret antlaşmalarıdır. Ülkeye gümrüksüz ya da düşük gümrüklerle giren gelişmiş makine endüstrisi malları Osmanlı'nın korumasız el tezgahı endüstrisini ezmiş ve ihracatın çok üstünde ithalat harcamaları yapılmış, bu durum savaşlarla da birleşince devasa finansman açıkları ortaya çıkarak dış borca muhtaç bir ülke haline gelinmişti.
  1854 Kırım Savaşı ile dış borç almaya başlayan Osmanlı, dış borçlarını ödeyemeyince 1881'de "Muharrem Kararnamesi" yayımlanmıştı. Alacakları temsil etmek ve onların menfaatlerini korumak amacıyla Duyun-ı Umumiye İdaresi Meclisi kuruldu. Osmanlı Devleti'nin özel şartları ve yapısı itibariyle liberal ekonominin başarılı olması söz konusu değildi. Zira Batı'da liberal düşünce uluslaşma süreciyle birlikte gelişmiş, yüzyılların ortaya koyduğu toplumsal dönüşümlerin bir ürünü olarak belirmişti. Oysa ekonomik yada siyasi liberalizmin Osmanlı Devleti'ne girişi, aydın ve devlet adamı tercihi ile olmuştur.

21 Şubat 2018 Çarşamba

Garnıer Volvano Mask (Garnier Volkanik Maske)

Maskeyi watsons da indirimden 3.5 tl'ye almıştım. Tek kullanımlık maske formatında olsada içindeki ürün çok bereketliydi.Tam beş sefer kullandım. Başta içindeki maddenin kil olmasından dolayı kuruyacağını düşünmüştüm ama 1 hafta kadar paket açık bir şekilde kaldığı halde kurumadı. Maskeyi alma sebebim gözenekleri küçültmesini vaad etmesiydi. Ön pakette ki ana vaadleri: Pürüzsüzleştirici, gözenekleri arındırır ve sıkılaştırır. Ayrıca kendiliğinden ısınan formül diyor, yüze sürdüğünüzde de maske kurumuyor. 


Paketin arka tarafındaki vaadleri ise, 
Anında: cilt arınır ve daha az görünen gözeneklere sahip olur.
Uzun süreli etki: Cilt arınır.

Kullanımda temiz ve kuru cilde uygulanması gerektiği sadece 3 dakika bekletilmesi gerektiği yazıyor. Ben 3 dakika bekleme kuralına uymadım biraz daha fazla bekledim. Cildim yağlı olduğu için bekleme süresinde sıkıntı yaşamadım. Ama kuru ve hassas ciltliler kesinlikle bu kurala uymalı. İlk uyguladığımda hoş his yarattı maskeyi uygulaması keyifli, bekleyip yıkarken yüzümden boya akıtıyormuşum gibi hissetim. Fakat Garnier doğal içerikler ürettiği için sadece maskenin yapısının hafifliğinden öyle hissediyorsunuz. İlk uyguladığımda bir etki göremedim. Fakat 5 uygulama sonrası diyebilirim ki evet gözeneklerde bir hareketlilikler oluyor. Ben maskeyi beğendim ve tekrar alırım. Zaten fiyatıda gayet uygun.

Batılı Gözüyle Ortadoğu

   Müslüman Ortadoğu ile Hristiyan Avrupa arasındaki bin yıllık iktisadi, siyasi ve dinsel rekabetinin bir yansımasıdır. 16.yüzyıl boyunca ters yönde bir Haçlı seferi, Müslümanların İspanya'nın fethini tekrarlayacak şekilde Hristiyanlığa doğru bir gelişme de bulunması Avrupa'yı dehşete uğratmaktaydı. Osmanlı ordusunun 1529'da Viyana üzerine yürüdüğü zaman doruk noktasında idi.
   1606'da Osmanlılar bir Avrupa devletine ancak eşit muamele yapmaya başladılar. 1683'te Osmanlı ordusu Viyana'yı kuşattı ancak başarılı olamadı. 1699'da Karlofça Antlaşması ile Transilvanya ile Macaristan dan vazgeçmek zorunda kaldı. Bir Osmanlı bölgesi ilk kez Hristiyan denetimine iade ediliyordu. O zamanlar kavranılmasa da güçler dengesi değişmişti. Fetihler Avrupa'da duraklamış ve Ortadoğu üzerinde Batı egemenliğinin yavaştan gelişimine işaret etmekteydi. Napolyon'un 1798'de Mısır'ı işgale girişmesi bunun kesin bir işaretiydi. Osmanlı da gelişmek için yönünü Batı'ya çevirmişti. Bir zamanlar Avrupa'nın korkulu düşüyken, artık onun hasta adamıydı.
    Ortadoğu'nun Müslüman İmparatorlukları, ilk tehdit haline gelişlerinden bu yana, Avrupa'da hep kötü ve barbar olarak anılmışlardır. Batı kültürünü Müslüman toplumunda bulunabilecek herşeyden daha insani olarak yüceltildiğini belirtmek gerekir. Avrupalılar, Müslümanların rasyonel düşünme yetisinden yoksun olduklarından, kendi başlarına reformları gerçekleştiremeyeceklerine inanmaktaydı yada bunu özellikle vurgulamaktaydı. Doğulu genelde şu yada bu şekilde Avrupalının tam tersi bir tarzda davranır, konuşur ve düşünür fikri hakimdir.

Ortadoğu Kavramı ve Sınırları

   Batılılar kendi medeniyetleri dışında ki aleme doğu demişlerdir. Asya'da ki güncel medeniyetler Uzakdoğu ve İslam medeniyetidir. Çin, Kore ve Japonya Uzakdoğu'nun temsilcisidir. İslam medeniyetinin yaygın olduğu bölgeyi Ortadoğu olarak adlandırmışlardır. Bu coğrafya Yakındoğu diyen bilim adamları da vardır.
  Günümüz Ortadoğu'sunun temellerini 4 fizik ünite oluşturmaktadır. Bunlar; Anadolu, İran, Mezopotamya ve Arabistan'dır. Ortodoğu terimi 2. Dünya Savaşından sonra Amerikalı coğrafyacılar tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Anadolu Ortadoğu kapsamında olduğu için Türkiye de Ortadoğu devleti sayılmaktadır. İran, Arabistan yarımadası, Basra Körfezinden Doğu Akdeniz de ki Gazze'ye çekilecek nazari bir hattın güneyinde kalan yarımadadır. Üçlünün ortasında onları kaynaştıran Dicle ve Fırat nehirlerinin aktığı düzlükler, ovalar bulunur, burası Mezopotamya'dır. Ortadoğunun merkezi konumundadır. Ortadoğu bölgesi fiziki sınırlardan mahrumdur. Afrika ülkesi olan Mısır, Ortadoğu kapsamında alınmaktadır.
   Kavram ilk defa 1902 yılında Alfred Mahon, National Review'de yayınlanan, "The Persion Gulf and International Relations" başlıklı makalesinde kullanmıştır. Bu kavramı stratejik olarak aktarmıştır. İngilizlerin, Rusların ve Almanların nüfuz mücadelelerine dikkat çekmiştir. Bölgeyi merkezi Basra Körfezi olan Arabistan ile Hindistan arasında ki bölge olarak tanımlamıştır.
 Ortadoğu konusunda yapılan tanımlar 1900'lü yıllar da İngiliz ekonomik ve askeri çıkarlarının nasıl korunması gerektiği ihtiyacından doğmuştur. Ekonomik ve jeopolitik özellikleri ve öneminin yanın da Ortadoğu, dini bakımdan da aynı öneme sahiptir. Zira bölge Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığın doğuş yeridir.

Avrupa Birliği'nin Kuruluşu

   1951'de Paris'te Belçika, Federal Almanya, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg arasında imzalanan bir antlaşma ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) kurulmuştur. Böylece AKÇT ile devletler tarihte ilk defa kendi iradeleriyle ulusal egemenliklerinin bir kısmını uluslarüstü bir kuruma devretmiştir.
  Avrupa Ekonomik Topluluğu(AET)'nu kuran anlaşma AKÇT üyesi 6 ülke tarafından 25 Mart 1957'de Roma'da imzalanmıştır. AET gibi Avrupa Atom Enerji Topluluğu(Euratom) da 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile kurulmuştur. Kurucu üyeler tarafından 1965 yılında "Füzyon" Antlaşması'nın imzalanmasının ardından AKÇT, AET ve Euratom için tek bir konsey, komisyon, parlemonto oluşturulmuş bunların bütçelerin birleştirilmiş ve  "Avrupa Toplulukları" terimi kullanılmaya başlanmıştır. 1968'de gümrük birliğinin tamamlanmasının ve yürürlüğe girmesinin ardından üye ülkelerinin gümrük alanları tek bir gümrük alanı haline getirilmiştir.
  Avrupa Birliği'nin ilk genişlemesi 1972'de Danimarka, İngiltere ve İrlanda'nın topluluğa girmesiyle gerçekleşmiştir. Ardından 1981'de Yunanistan, 1986'da İspanya ve Portekiz katılımıyla üye sayısı 12'ye yükselmiştir. 1 Temmuz 1987'de yürürlüğe giren "Avrupa Tek Senedi" ile yeni ortak politikalar belirlenmiş, mevcut olan politikalar geliştirilmiştir. Avrupa Birliği'nin tek para birimi ve ortak merkez bankası sistemine dayalı ekonomik ve parasal birlik ile, ortak dış politika ve savunma politikası perspektifine dayalı siyasi birlik kurulmasını öngören AB Antlaşması Maastricht Antlaşması ise 7 Şubat 1992'de imzalanmış, 1 Kasım 1993'te yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşma ile genel olarak;

  • Antlaşma kapsamında tek para sitemine geçilmesini sağlamak için ekonomik ve parasal birliğin kurulması.
  • Avrupa Birliği vatandaşlarına yaşadıkları ülkelerin belediyelerinde seçme ve seçilme hakkı veren Avrupa vatandaşlığı oluşturulması.
  • Avrupa güvenliğini sağlayacak ve demokrasi, insan hakları gibi değerleri savunacak bir dış güvenlik politikası izlenmesi.
  • AB iç güvenliği için, hukuk ve iç işleri konusunda işbirliği yapılması.
  Bu antlaşma ile Avrupa toplulukları, AB bünyesine dahil edilmiştir. Avrupa Birliği'ni kuran bu antlaşma ile birliğin 3 Temel sütunu belirlenmiştir.


  1. Roma Anlaşması ile oluşturulan Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Euratom, Paris Antlaşması ile kurulan AKÇT'den meydana gelmektedir. Ekonomik ve parasal birlik ile daha önce belirtilen yetkiler de bu sütuna dahildir.
  2. Ortak dış işleri güvenlik politikasını içermekte ve Avrupa çağında bir savunma politikası başlatmayı hedeflemektedir.
  3. Adalet ve içişlerini kapsamaktadır.
  1 Ocak 1993'te tek pazarın oluşmasının ardından 12 üye ülke arasında malların, sermayenin, hizmetlerin ve insanların serbest dolaşımını sağlamak, 1993'ün Haziran ayında ise AB devletleri ile hükümet başkanları tarafından AB'nin merkez ve Doğu Avrupa ülkelerini kapsayacak şekilde genişletilmesi yönünde kararlar alınan Kopenhag zirvesinde AB'ye üyelik kıstasları belirlenmiştir.

Tarihi Süreçte Avrupa ve Osmanlı

   Ortaçağ Avrupası'nda Papalık ve Roma-Germen İmparatorluğu'nun himayesinde bir Hristiyan Birliği (Respublica Christiana) adlı yapı mevcuttur. Bu yapı dini merkezlidir. 1081 yılında Süleyman Şah Anadolu'ya yerleşmiş bundan sonra Haçlı Birliği Türklerin karşısında yer almıştır. Haçlı Birliği'nin temelinde dini etkenler yatmaktadır. Selçuklular Anadolu'ya girdiklerinde Haçlılarla karşı karşıya gelmişler ve 15. yüzyıla kadar mücadelelerini devam ettirmişlerdir. Bu dönemden sonra güçlü monarşiler oluşmaya başlamıştır. Milli monarşilerin hedefi rakip monarşiler arasında dengeyi sağmak ve papalarla irtibat kurmaktır. Bahsedilen monarşiler 16. yüzyılda Avrupa devlet sistemini oluşturmaya başlamıştır. Milli monarşilerin meydana getirdiği yapı Avrupa'yı ortaya çıkarmıştır. Avrupa devletlerinin karşısındaki en büyük güç Osmanlı'dır. Osmanlı'nın en büyük amaçlarından biri Avrupa devlet sistemini yönetmek olmuştur.
  Osmanlı bu amacını gerçekleştirmek için kendisini Avrupa coğrafyasına dahil etmek istemiştir. Bu amaçla Avrupa'da protestanlar desteklenmiştir. 1547'de Avrupa ve Osmanlı arasında yapılan barışla Avrupa devlet sistemi kendi haline bırakılmıştır. Kendi içerisinde yeni bir oluşum başlamış, bu durum Avrupa'yı Otuz Yıl Savaşları'na sürüklemiştir. Bununla Osmanlı bir noktada Avrupa'ya darbe vurma imkanı elde etmiştir. 1683 II. Viyana Kuşatması ile Osmanlı eline geçen fırsatı değerlendirmek istemiş, ancak başarısız olmuştur. Devlet oluşturacak Kutsak İttifakı hesaba katmamıştır.
   1684'te Rusya Avrupa devletler sistemine dahil olmuştur. Bundan sonra Türklerin aleyhinde politikalar izlemiştir. Haçlılar 13. yüzyıldan itibaren Türkleri hem korkulan hemde sayılan taraf olarak görmüşlerdir. Bu durum 18. yüzyıla kadar böyle devam etmiştir. Bilindiği gibi Rusya'nın hedefi Boğazları ele geçirip Akdeniz'e inmektir. Avrupa devletler sistemine girmesi ona bu imkanı vermiştir. İngiltere ilk olarak Osmanlı ile yapılacak olan barışa yanaşmamıştır. Ancak Avrupa'nın kendi içinde anlaşmazlıklarının olması İngiltere'yi Osmanlı ile barış yapmak zorunda bırakmıştır. Sonuçta 1699'da Karlofça Antlaşması imzalanmıştır. Osmanlı bu tarihten sonra Batı'ya yönelik çalışmalarda bulunmuştur.
   Rusya 1699 sonrası Çar I. Petro'nun uygulamalarını başlatarak hedefini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Rusya bir anda gelişerek Avrupa'da dengeleri değiştirmiştir. Panislavizm politikası izlenerek, Balkanlarda Ortodoksları savunmuştur. Osmanlı Balkanlarda etkisiz hale gelmiştir. II. Abdülhamid bu durumun ortadan kalkması için panislamist politika izlemeye çalışmıştır.
   Rusya hedefini gerçekleştirmeye çalışırken İngiltere'nin Akdeniz ve Uzakdoğu sömürgelerine zarar gelebilirdi. Bu yüzden İngiltere ve Fransa devreye girerek Osmanlı topraklarını koruma politikasına giriştiler. Avrupalı devletler bölgede  kontrol edilebilecek bir gücün var olmasını istediler. Rusya'nın ilerlemesi belirli ölçülerde kısıtlandı. Rusya'nın ilerlemesi 18. yüzyılda Osmanlı'nın kuzeyde(Kırım) toprak kaybetmesine neden oldu. Rusya Kırım'ı aldıktan sonra Odessa'da çok önemli üsler oluşturdu. Bundan sonra Rusya'nın karşısına İngiltere ve Fransa geçti. 1923'te Cumhuriyet'in ilanı ile artık Osmanlı kalktık yeni bir siyasi sistem oluştu. Monarşik sistem son buldu. 

20 Şubat 2018 Salı

Milletler Cemiyeti (28 Nisan 1919)

    Birinci Dünya Savaşı sırasında, savaşın getirdiği büyük yıkım ve kayıplardan dolayı, barışı koruyacak bir uluslararası örgütün kurulması düşüncesi güçlenmişti. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson da, bunu yayınladığı "14 Nokta" bildirinde istemiş, savaşın sonrasında da bu amaçla İngiltere ile ABD çalışmalara başlamıştı. Savaştan sonra toplanan Paris Barış Konferansı'nda ise uluslararası örgütlenmeyi gerçekleştirmek için gereli hazırlıklara girişilmişti. Bu çalışmaların sonu olarak da "Milletler Cemiyeti" ortaya çıkmıştı.
   Milletler Cemiyeti Üyelerinin Yüklendikleri Sorumluluklar;

  • Uluslararasında işbirliğini geliştirmek ve uluslararası barışı ve güvenliği sağlamak için, savaşa başvurmamak konusunda birtakım yükümlülükler kabul etmek.
  • Gizlilikten uzak, adaletli ve onurlu uluslararası ilişkiler sürdürmek.
  • Hükümetlerce, bundan böyle eylemsel davranış kuralı kabul edilen uluslararsı hukuk kurallarına kesinlikle uymak.
  • Örgütlenmiş halkların karşılıklı ilişkilerinde adaleti korumak ve andlaşmalardan doğan yükümlülüklere saygı göstermektir.
Milletler Cemiyeti'nin Sözleşme Metnine Göre;


  • Cemiyete üye kabulü genel Kurulun üçte iki çoğunluğunun kararıyla olacaktır.
  • Cemiyet bir Genel Kurul, bir Konsey ve bunlara yardım eden bir sürekli sekreterlikten oluşacaktır.
  • Cemiyet üyeleri, barışın sürekliliğini sağlamak için, ulusal silahların en düşük düzeye indirilmesi zorunluluğunu kabul ediyorlardı.
  • Cemiyet, üyeleri arasında çıkacak çatışmalara hakemlik yapabilecek ya da bunları Konsey'de inceleyecekti.
  • Barışın sürekliliğini sağlayan hakemlik andlaşmaları gibi uluslararası yükümlülükler ve Monroe Doktrini gibi bölgesel anlaşmalar, bu sözleşmenin hiçbir hükmüyle bağdaşmaz sayılmayacaktı.
  • Savaştan sonra bağımsızlığa kavuşan ve kendi kendilerini yönetme yeteneğinden henüz yoksun halkların oturduğu ülkelere, kendi kendilerini yönetme yetenekleri olacakları zamana kadar, Cemiyet adına yönetimlerine , kaynakları, görgüleri yada coğrafya durumları bakımından en elverişli bulunan bir mandater seçebilecekti."Bunlar, bu mandat'yı, mandataire sıfatıyla ve Cemiyet adına yapacaklardı".
     Millerler Cemiyeti Misakı ile uluslararası hukuka yeni bir sistem, "Mandalar Sistemi" getirilmiştir. Bunlar A, B, C diye ayrılarak farklı hükümlere tabi tutulmuşlardır.

Bu farklı mandalar şunlardı;
"A Mandası", vesayet altında bulunmaları koşuluyla bağımsız bir ulus olarak tanınması kabul edilen Suriye, Lübnan, Filistin, Irak.
"B Mandası", halkı geri sayılan mandater devletin doğrudan ve bizzat yönetimi altına alınan Togu, Kameron, Doğu Afrika Alman sömürgeleri.
"C Mandası", Mandater devlet tarafından kendi ülkesinin bir parçası olarak kabul edilen Güneybatı Afrika, Samoa, Ekvatorun kuzey ve güneyindeki Alman sömürgeleri.
    Milletler Cemiyeti'nin merkezi Cenevre'dir. 10 Haziran 1919'da çalışmalarına başlamıştır. Milletler Cemiyeti'nin asıl üyeleri, "İmzacı devletler" ile "Davetçi Devletler" tarafından "Misak'a katılmaya çağrılan devletler"idi. Bunların dışında Cemiyet'in koyduğu düzenlemeleri kabul etmesi koşuluyla herhangi bir Savaşı'nın yenen devletlerinin kurduğu ve bunların savaş sırasında tarafsız kalmış devletleri içine aldıkları bir örgüttü. Ancak ABD, barış andlaşmalarını Başkanın imzalamasına rağmen, Senatonun onaylamaması nedeniyle, Milletler Cemiyeti'nin dışında kaldı. Cemiyetin üye sayısı 1920'de 42'den 48'e sonra 63'e yükseldi.  

I. Dünya Savaşı (1914-1918)

Nedenleri: 1870 Sedan Savaşı ile Almanya ve İtalya'nın birliklerini kurmaları, bunların büyük devlet olarak devletlerarası ilişkilerde yer almak istemesi ve bunun için girişimlerde bulunmaları, Viyana Kongresi statüsünü ve güçler dengesini büyük ölçüde değiştirmişti. Bundan sonra yeniden bir dengenin kurulması girişimleri ise Avrupa'da yeni blokların ortaya çıkmasına ve bunların birbirleriyle çatışmasına yol açmıştı. Bloklar arasındaki gerginlik karşılıklı silahlanmaya neden olmuş, bu da "Silahlı Barış Dönemi"ni ortaya çıkarmıştı. Bu dönemde, bloklar ve devletlerarası ilişkilerde çok yönlü gelişmeler gerginliği çoğaltmış ve devletleri bir savaşın eşiğine getirmişti. Bu genel çerçevede I. Dünya Savaşı'nın çeşitli ekonomik, siyasi ve askeri nedenleri vardı.
     İngiltere: Almanya'nın gelişen ekonomisinin dünya pazarlarını ele geçirmesinden ve askeri yönden güçlenmesinden endişelenmekteydi. Nitekim Almanya 1890'lardan sonra izlediği politikayla Güneydoğu Avrupa ve Önasya'yı etkisi altına almış, Afrika'yı ve Uzakdoğu'yu da girişimleriyle etkisi altına almaya çalışıyordu. Böylece Almanya; İngiltere için denizlerde güçlü bir rakip ve Avrupa'da dengeyi bozan bir güç haline gelmişti. Bu da İngiltere'nin güvenliği ile Hindistan Yolu ve denizaşırı çıkarları yönünden, tepkisine yol açmıştı. Bu nedenle İngiltere Almanya'nın güç ve etkinliğinin azaltılmasını istiyordu.
    Fransa: Yanıbaşında güçlü bir Almanya'nın varlığından, güvenliği açısında endişelenmekteydi. Diğer yandan 1870'den beri Almanya'dan öç almak  ve Alsace-Lorraine'yi ele geçirmek istiyordu. Çıkabilecek bir savaşta Almanya'yı parçalamanın hesabı içindeydi.
   Rusya: Batı sınırında Almanya'nın bir güç olarak belirmesinden ve Doğu Avrupa'da Panislavist emellerine set çekmesinden, bu arada Pancermenizmin tehlike haline gelmesinden memnun değildi. Almanya'yı yıkarak ona dayanan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu parçalayarak bu tehlikeyi ortadan kaldırmak ve bütün Slavları Rus egemenliğine alabilmek emelindeydi. Bundan başka İstanbul ile Boğazları, İngiltere ve Fransa'nın müttefiki olmasından yararlanarak ele geçirmeyi tasarlıyordu.
    Almanya: Ekonomik ve siyasi yönlerden dünyada daha etkin hale gelmek istiyordu. Özellikle Doğu'ya doğru genişlemek, Alman artık nüfusunu bu yörelere yerleştirmek ve yeni pazarlar ele geçirmek düşüncesiydi.
    Avusturya-Macaristan: Bu devlet kendisine en büyük zararın Panislavizmden geleceğini anlamıştı. Özellikle Sırbistan'ın büyük iddialarla harekete geçmesinin ve Rusya'nın bu devleti desteklemesinin tehlikeli olduğunu görmüştü. Bu nedenle Sırbistan'ı ortadan kaldırarak Doğu'ya doğru genişlemek ve Rus etkisini Balkanlardan uzaklaştırmak istiyordu.
    İtalya: Üçlü İttifak bloğu içinde olmakla beraber, gizlice Fransa ile anlaşmıştı. Amacı, Avusturya'nın egemenliğinde kalmış olan İtalya topraklarını kurtarmak, Akdeniz ve çerçevesinde yeni sömürgeler ele geçirmekti.
     Balkan bunalımından doğan Avusturya-Sırbistan çatışmasından dolayı Avrupa'da savaş patlak verdi ve kısa sürede bu savaş genel savaş çerçevesine büründü. Avusturya veliahtı Arşidük Ferdinand ve karısının 28 Haziran 1914'te Saraybosna'da bir Sırp tarafından öldürülmesi savaşın zahiri sebebi oldu. İtilaf ve İttifak Devletleri arasında başlayan savaşa kısa süre sonra tarafsız devletlerde katıldı. 3 Mart 1918'de Rusya, 29 Eylül 1918'de Bulgaristan, 30 Ekim 1918'de Osmanlı, 3 Kasım 1918'de Avusturya-Macaristan, 11 Kasım 1918'de yenilgiyi kabul ederek savaştan çekilmeleriyle Kasım 1918'de fiilen sona erdi.
   Birinci Dünya Savaşı'nı durduran mütarekelerin imzalanmasından sonra sıra barış anlaşmalarının yapılmasına gelmişti. Ancak, barış koşullarının saptanması konusunda, Müttefik Devletler arasında farklı görüşler ortaya atıldı. Bunda Wilson İlkeleri'nin uygulanıp uygulanmayacağı önemli rol oynuyordu. 

I. Dünya Savaşına Giden Süreç

    18.yüzyılın sonu ve 19. yüzyıl başlarında Avrupa'da özellikle İngiltere, Fransa ve Rusya ön plana çıkmış ve bunlar dünyada yaygın şekilde sömürge imparatorlukları kurmuşlardır. Bunların içerisinde İngiltere en fazla nüfuza sahip olan ülkedir. Adı geçen ülkeler İslam dünyası üzerinde sömürgeler kurmuşlar, Hint Deniz Yolu üzerinde egemenlik elde etmişlerdir.
   Rusya, bütün Orta Asya'yı sömürmektedir. Fransa ise sömürgelerini dağınık şekilde oluşturmuştur. Almanya ve İtalya birliğini sağladıktan sonra sömürge arayışına girişmişlerdir. Bu girişimlerinin sebebi ise endüstride oluşan mal fazlalığının pazarlara sürülmek istenmesidir. Avrupalılar bunu Charles Darwin sayesinde yapmışlardır. Darwin 1839'da "Türklerin Kökeni" ve "İnsanoğlunun Doğuşu" adlı kitaplar yazmıştır. Bu eserler de Darwin "Dünyada ancak güçlüler çevreye uyum sağlar. Zayıflar zamanla yok olur gider" şeklinde hayvanlar üzerinde değerlendirmeler yapmıştır. İnsanlar bunu toplumsal darwinizm olarak nitelendirmişlerdir. Avrupalılar bunun için sömürgeleştirdikleri toplumlara kendi kendini yönetemeyen alt ırk muamelesi yapmışlardır. Bu anlayış kısa vadede zedelenmeye başlamıştır. Emperyalistlere karşı itirazlar doğmaya başlamıştır. Bu ilk olarak Çin'de kendini göstermiştir. 1838-1840 yıllarında İngiltere Çin'e girip burayı sömürgeleştirmeye çalışmış, buna karşılık Çin'de direnişler görülmüştür. İngiltere bu süreç içinde Çin'e Afyon satmaya başlamış, Çin hükümeti Afyon ticaretini yasaklamıştır. Bu hadiseler Çin, İngiltere ve Amerika arasında Afyon Savaşı'nın olmasına sebebiyet vermiştir.
    Çin'de iktidara karşı 1850'de ayaklanma patlak vermiştir. Ayaklanmanın çıkış noktası Batı ülkelerinin ticaret amacıyla Çin'de olmaları ve bu maksatla Hristiyanlığı yaymaya çalışmaları olmuştur. Batı bu isyanda Çin'e destek vermiş ve Çin'de Batı'ya karşı olan önyargı yıkılmaya başlamıştır. Çin artık Batı emperyalizmine açılmıştır. Bu süreç Çin'de hoşnutsuzluk yaratmış ve 1900'de Boxer Ayaklanması meydana gelmiştir.
   Japonya'da 1868 yılından itibaren Batılılaşma yolunda önemli adımlar atılmıştır. 20. yüzyıla gelindiğinde bu Batılılaşma çabaları olumlu sonuç vermiştir. Japonya hızla gelişim alanı bulmuştur. 
   Hindistan'da sömürgeci devletlere karşı isyanlar başgöstermiştir.
   Mısır'da 1869'da Süveyş Kanalı açılmış ve ülkenin önemi artmıştır. Bölge İngiltere ve Fransa'nın ilgi odağı haline gelmiştir. Sonuçta İngiltere 1882'de Mısır'ı ilhak etmiştir.
   19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında İngiltere Avrupa'da başat güç haline gelmiştir. Ancak bu güce karşı Japonya ve ABD kendini hissettirmeye başlamıştır. Dünya sömürgelerinin paylaşılmasına Almanya ve İtalya dahil olmak istemiş, İngiltere ve Fransa çıkarları doğrultusunda bu iki ülkeye pay vermek istemişlerdir. Almanların hedefi İngiltere'nin sömürgelerindeki egemenliği yıkmak olmuştur. Blokların oluşması çatışmayı beraberinde getirmiştir.

XP matte lip gloss

 
     Kullanmayı merak ettiğim bir üründü. İsmini hatırlayamadığım bir markette gördüm ve 8 liraya aldım. Yoğun parfümlü bir kokusu yok. Kokusundan rahatsız olmazsınız. Aplikatörü ile uygulaması kolay. Rengi yoğun, tek sürüştü rengi yakalıyorsunuz. Bende 103 numaralı rengi var ve rengini beğeniyorum.  Sade bir ambalajlaması var.
Rengi şu şekilde :

   İlk sürdüğünüzde kuruyana kadar dudaklarınız birbirine yapışabilir. Kuruduktan sonra yapışması yok oluyor. Kurutma yapıyor, sürmeden önce dudak nemlendiricisi sürmelisiniz. Kalıcılığı fazlasıyla iyi. Waterproofunu düşünemiyorum. Bir kaç saat geçtikten sonra kolumu el sabunuyla iki defa yıkadım ve peçeteyle bastırarak sildim. Sonuç altta ki resim :)



Sebzeli Pide Tarifi

Malzemeler
  • 1 çay bardağı ılık süt
  • 1 paket kuru maya
  • 5 yemek kaşığı sıvı yağ
  • 5.5 su bardağı un
  • 1 su bardağı ılık su
  • 1 adet yumurta beyazı
  • Bir tutam tuz
  • Bir tutam şeker
İç Harcı İçin:
  • 1 kırmızı biber;
  • 1 yeşil biber
  • 5-6 adet zeytin
  • 2 domates
  • Kaşar peyniri (Rendelenmiş)
Tüm malzemeleri harmanlayın, kırmızı biber kekik ve karabiber ekleyerek karıştırın iç harcınız hazır. 

                                                                             Sebzeli Pidenin Yapılışı:

Ilık süte mayayı karıştırıp yarım saat dinlendirin. Maya biraz köpüklenmeye başladığında yoğurma kabınızın içine mayalı sütünüzü,sıvıyağ,yumurta tuz şeker ve suyu beraber dökün çırpıcı yardımıyla harmanlayın. Daha sonra azar azar ununuzu ekleyin. Hamurunuz çok sert olmayacak kabınızın kenarlarından rahat ayrılıyorsa tamam demektir. Hamurunuzu yoğururken elinizi biraz uzatarak hamura hava aldırırsanız kabarması artacaktır. 1 saat kadar hamurunuzu mayalanması için üstünde nemli bez ile bekletin.


Avuç içi kadar kopardığınız hamurunuzu açıp tepsinize yerleştirin. Masa yada sofrada yaparsanız işlemi tepsiniz yerleştirmeniz zor olacaktır bundan dolayı açtıktan sonra direk tepsiye alın ve şeklini orada verin. Hamurunuzun kenarlarını büzmeden önce hafifçe zemine kaşar rendesi serpin. Kenarlarını bükün ve ortada oluşan boşluğa harmanladığınız karışımı serpin.

Pideleriniz tamamlandığında sadece beyazını kullandığımız yumurtamızın sarısını gözüken hamur kısımlara sürün 150 derece önceden ısıttığınız fırında 15 dakika pişirdikten sonra çıkarıp kaşarla üstünü örtün ve tekrar fırına verin kaşarlarımız hafif kızarıncaya kaşar pişirmeye bırakın. Ve pideniz hazır :)

Afiyet olsun :)



Sosyalizm

    Sosyalizm akımı kaynağını Fransız İhtilali'nden almıştır. Siyasal eşitlik ilkesinin, 1815'ten itibaren ekonomik eşitliğe de dönüştürülmesi sosyalizm akımının doğmasına yol açmıştır. Bu fikri ortaya atan yazarlar siyasal eşitliğin kişiler arasındaki eşitliğin sağlanması için yeterli olmayacağını tam eşitlik için kişiler arasında ekonomik eşitliğin de olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Sosyalizmdeki fikir çeşitliliği sosyalizmi fikir bütünlüğünden yoksun bırakmıştır. Bu yüzden sosyalizm 19. yüzyılda yalnızca fikir planında kalmış, fikri bir tartışmadan öteye gidememiştir. Sosyalizm, liberalizm ve nasyonalizme göre fiili güçten yoksun kalmıştır. Rusya'daki Bolşevik İhtilali'nden sonra sosyalizm milletlerarası münasebetlere yeni bir unsur olarak girmiştir.
   Karl Marx ile birlikte sosyalist düşüncede önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Marx kendi sosyalist sistemini işçi sınıfına dayandırdığı ve bu sistemi evrensel açıdan ele aldığı için bütün dünya işçilerinin örgütlenmesi konusuna önem vermiştir. Bu çabaların sonucunda I. ve II. Enternasyoneller sosyalizmin fikir planın da parçalanmasına sebep olmuşlardır.
    Karl Marx, Das Kapital'in birinci cildini 1856'da yayınlamıştır. Karl Marx ve F. Engels 1848'de "Kominist Manifestosu"nu yayımlamışlardır. Marx ve Engels bu eserin yayınlanmasından sonra işçileri milletlerarası bir teşekkülde birleştirmeye çalışmışlardır. Bu amaçla  milletlerarası işçi sınıfını organize etmek suretiyle komünist ihtilale gitmeyi düşünmüşlerdir. Marx ve Engels'in çabasıyla 1864'te ilk defa  İngiltere'de I. Enternasyonal uzun ömürlü olmamıştır. Çünkü Marx ve bir Rus olan Mikhail Bakunin şiddetli bir fikir mücadelesi içine girmişlerdir. Marx sistemini kurarken Feuerbach ve Hegel'den yararlanmıştır. Marksist sitemde siyasi otorite hakimdir. Buna karşılık Baku'nin anarşisttir ve her türlü otoritenin karşısındadır. Ona göre her örgüt insan hürriyetine indirilmiş bir darbedir. Devlet insan hürriyetini kısıtlamaktadır. Bu yüzden ortadan kaldırılmalıdır. Marx, Baku'nin ile mücadelesinde I. Enternasyonel'in parçalanacağını görünce, 1872'de Lahey Kongresi'nde Bakunin'i Enternasyonel'den atmıştır. Marx I. Enternasyonal'i Bakunin'in etkisinden kurtulmak için Amerika'da Philladelphia'ya taşımıştır. 1876'da Philladelphi'a Kongresi'nde I. Enternasyonel kendini feshetmiştir.
     1889'da II. Enternasyonel kurulmuştur. 1914'e kadar devam etmiştir. Yalnız Marksistler değil, ılımlı sosyalistler de burada yer almıştır. Farklı grupların bir arada yer almasından kaynaklı II. Enternasyonel'de fikir ayrılıkları yaşanmıştır. Bu görüş ayrılıkları içinde en çok öne çıkan Revizyonizm'dir. Revizyonizm akımının liderliğini Alman sosyalist Bernstein yapmıştır. Bernstein Marx'ın kehanetini yalanlamıştır. Marx'a göre, endüstriler geliştikçe işçi biraz daha sefalete gidecektir. İşçi kitleleri çoğalacak, sermaye monopollerinin sayısı azalacaktır. Bu suretle işçi sınıfı, sermayedarları devirip üretim araçlarına toplumsal olarak sahip olacaktır. Karl Marx buna "Nihai Felaket" adını verir.
    Bernstein'e göre ise endüstrinin gelişmesiyle işçi sınıfının fakirleşeceği iddiası doğru değildir. İkinci olarak Marx, endüstri büyümesinin monopole yol açacağını, sermayenin sayılı ellerde toplanacağını söylemiştir. Ancak Bernstein'e göre, sermaye sahipliği azalmamakta aksine çoğalmaktadır. Üçüncü bir nokta ise şudur: 1848 Komünist Manifestosu'nda Marx ve Engels'in ortaya attığı bir çağrı vardı. "Dünya işçileri birleşiniz". Marx'a göre işçinin vatanı yoktur, sınıfı vardır. Bernstein'e göre bir vatandaş olarak işçinin de vatanı vardır.
    Bu üç noktadan hareketle Bernstein Marksizm'i yumuşatmak istemiştir. Kapitalist düzende işçinin durumunun düzeleceğini ve mevcut olabileceğini söylemiştir. Yani ihtilal metodu kullanmak şart değildir, demokratik metodlarla sosyalizm gerçekleştirilebilir. Bernstein'in bu düşüncesi Marksistler tarafından Revizyonizm olarak adlandırılmıştır.
  II.Enternasyonel 1914 I. Dünya Savaşı'na kadar devam etmiştir. 

Nasyonalizm

    Milliyetçilik akımının esası milli bağımsızlıktır. Başka devletlerin hegomanyası altında yaşayan milletlerin milli bağımsızlıklarını kazanmaları ve kendi bağımsız devletlerini kurma hareketidir. Bu hareket kaynağını Fransız İhtilali'nden almaktadır. Kişi hürriyeti kavramının milletlere tatbikidir.
   Bir millet bir bütün olarak bağımsızlığını elde etme hakkına sahiptir. Milliyetçilik hareketinin ortaya çıkmasında Fransa'daki ihtilal etkili olmuştur. Napolyon Bonapart Avrupa'nın büyük devletlerinin topraklarına girerken, bu topraklardaki milletleri bağlı oldukları devletlere karşı ayaklandırmış ve Fransa'nın bu milletlere hürriyet getirdiğini söylemiştir.
   1815 Viyana Kongresi'nde milletler parçalanmış, bu milletler başka devletlerin sınırları içine sokulmuştur.1830-1848 İhtilalleri'nde bağımsızlık teşebbüslerine de  rastlanılmaktadır. 1815'ten sonra milliyetçilik akımının en önemli meselesi Alman ve İtalyan milli birlikleri olmuştur. Bu meselenin kaynağı da Viyana Kongresi Kararları'ydı. En büyük rolü Avusturya oynuyordu. Avusturya çok çeşitli milletlerden oluştuğu için Fransız İhtilali'ne cephe almıştı. Almanya'da Prusya, İtalya'da Piyemonte devletleri biri Alman diğeri İtalyan milli birliğinin kurulmasını istiyordu. Onun için Avusturya 1815'ten itibaren iki devlet ile de mücadele içine girdi.
   İtalya'nın 1861, Almanya'nın da 1871' de bağımsız devletler olarak Avrupa'da ki milletlerarası münasebetlere girmesiyle, nasyonalizm amacına ulaşmıştı.

Liberalizm

   Ortaçağ'da Rönesans ile sanat alanında, Reform ile de din alanında insan düşüncesine serbestlik getirme amaçlanmıştır. Rönesans ile sanatkarlar doğaya geniş bir serbestlik ve hürriyet ile bakmaya, Reform ile insanlar Katolikliğin din kalıbını kırarak insan ile Tanrı arasındaki münasebetlere özgürlük getirmeye başlamışlardır.
  Ancak ne sanat ne de din alanındaki özgürlük insanın siyasal yaşayışına herhangi bir hürriyet getirmemiştir. İnsanlar yine kudretini ve yetkisini Tanrı'dan aldığını iddia eden kral, imparator, prens veya hükümdarın sert otoritesine tabi olarak onun keyfi idaresi altında yaşamaya devam etmişlerdir. Yani toplum içinde kişinin insan olarak hiçbir değeri tanınmamıştır. 1789 İhtilali ile toplumların bu siyasal düzeni yıkılmaya başlamıştır.
  Siyasal düzen hükümdarın otoritesi ile kişinin insanca yaşama ilkesi arasında kurulan bir dengeye dayandırılmak isteniyordu. Fransız İhtilalcileri 28 Ağustos 1789'da yayımladıkları "İnsan ve Vatandaş Hakları Demeci" ile bu dengeyi açıkca ilan etmişlerdir. Bu demeç insanın doğduğu andan itibaren bir takım temel hak ve hürriyetlere sahip bulunduğunu ortaya koyuyor ve hükümdarın otoritesini bu temel hak ve hürriyetlerle sınırlıyordu. Fransız İhtilali ile ortaya çıkan bu yeni siyasal düzen anlayışına liberalizm veya hürriyetçilik adı verilmektedir. Liberalizm hareketinin en mühim unsuru anayasalcılıktır. Yani liberalizm anayasalcı bir hürriyet düzeni kurmayı amaçlamıştır. Bu anayasalı düzende hükümdarın yetkilerinin sınırı ve kullanma şekli bir anayasa ile çizilecektir.
   1792-1815 arasındaki Fransız İhtilali Savaşları liberalizmin bütün Avrupa'ya ve özellikle kitlelere yayılmasını kolaylaştırmıştır. 1815'de Napolyon'u yenen Avrupa'nın büyük devletleri hürriyetçilik fikirlerini de yenilgiye uğrattıklarını sanmışlardır. 1815 Viyana'da işbirliği içine giren Avrupa'nın mutlakiyetçi hükümdarları 1815'ten sonra toplumların yine eski düzen üzerinden yönetmeye başlamışlardır. 1818-1822 arasında Almanya, İtalya ve İspanya'da liberalist ayaklanmalar olmuştur. Liberalizm hareketi 1830 İhtilali'nde önemli bir adım atmıştır. 1848'de başlayan diğer bir ihtilalde ise liberalizm artık önemli bir zafer sağlamıştır. 19. yüzyılda anayasalı rejimler normal bir siyasi düzen haline gelmiştir. 19. yüzyılın ortalarında artık hürriyetçilik ve anayasalı rejim, Avrupa ülkelerinin ciddi bir meselesi olmaktan çıkmıştır.

Meet Matt(e) Trimony


The Balmın bu far paletini gerçekten almayı o kadar çok istiyordum ki doğum günü hediyem oldu bana :) Paletin ambalajı lekelenmeye müsait ve mıknatıslı. Far paletini aldığınızda kendi ambalajından bir kutuda çıkıyor. Bu karton kutuyu atmamayı tavsiye ediyorum. Seyahate gittiğinizde bu karton kutusuyla yanınızda götürürseniz paleti muhafaza etmiş olursunuz. Gratislerde 90 lira civarlarında olan bir palet.        

 
    Palet 9 renkten oluşuyor. Tamamı mat farlardan oluşan bir palet. Paletteki renkler kızıl ve toprak tonlarından oluşuyor.
    Paraben ve talc içermediği gibi hayvanlar üzerinde de test yapılmıyor. Gönül rahatlığı ile kullanılacak bir ürün.
    Kutunun içindeki ayna büyük ve kullanışlı :) Far bölmeleri büyük ve içerisinde uzun süreler yetecek kadar ürün var.


Farların yapısı yumuşak uygulaması, dağıtması ve karıştırması kolay. Pigmentasyonu çok iyi paletin içinde tozutması var farı uygularken ise hafif bir tozutma yapıyor. Bu kadar kusur kadı kızında da olur :) Far paletinde ki renkler hem günlük makyaja uygun hem de gece makyajına uygun renkler içeriyor. Her makyajımda elimin gittiği tek far paleti diyebilirim. Gerçekten çok memnunum. Kendileri her evde ve her seyahatte elinizde olması gereken bir far paleti. 

Hele bu 3 renge bayılıyorum. Matt Lopez günlük makyajda katlanma bölgesi için yapılmış çok güzel bir far. Matt Redd üst ve alt kirpik dipleri için yapılmış çok güzel bir renk. Matt Kumar çok güzel bir mat bordo renk değil mi ya :) 
 Kısacası ben memnunum benim zevkime hitap ediyor :)